- Namaz İle Alakalı Olan Ameller:
- Namazdan Önce Yapılan Ameller:
- Abdest:
Değerli kardeşim abdest bedeni temizleyen, nefsi günah ve veballerden arındıran bir ibadettir. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Müslüman -veya Mümin- bir kul abdest aldığında yüzünü yıkarsa, gözleri ile bakarak işlediği her günah abdest suyu -veya suyun son damlası- ile yüzünden çıkar. İki elini yıkadığında, elleriyle tutarak işlediği her günah abdest suyu -veya suyun son damlası- ile ellerinden çıkar. Ayaklarını yıkadığı zaman, ayaklarıyla yürüyerek işlediği her günah abdest suyu -veya suyun son damlası- ile ayaklarından çıkar. Neticede o Mümin kul günahlardan temizlenip, arınmış olur.”[17]
Osman b. Affân -radıyallahu ahh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim güzelce abdest alırsa, o kimsenin günahları tırnaklarının altına varıncaya kadar bütün vücudundan çıkar.”[18]
Yine Osman -radıyallahu anh- şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’i benim şu abdestime benzer şekilde abdest alırken gördüm. Sonra da şöyle buyurdu: “Bir kimse bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları bağışlanır. Onun namazı ve mescide kadar yürümesi de fazladan kazanç sayılır.”[19]
Günahların pisliklerinden her gün abdest alarak temizlenip, arınmamazı sağlayan Yüce Allah’ın lütfu ihsanı ne büyüktür.
Abdest aynı zamanda namazın sıhhat şartlarından birisidir. Namaz ibadeti, abdestsiz ya da suyun bulunmadığı veya kullanılması mümkün olmayan durumlarda teyemmüm alınmaksızın geçerli olmaz.
Kıyamet günü abdest Mümin kulun ziyneti/süsü olacaktır. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır. Yüzünün nurunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın”[20]
- Misvak:
Misvak, Rasûllerin Efendisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in sünnetidir. Misvak, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in ashabını özellikle namazdan önce teşvik ettiği fıtri sünnetlerden birisidir. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Eğer ümmetime ya da insanlara güçlük vermeyeceğini bilseydim, her namaz için misvak kullanmalarını emrederdim.”[21] Bu ibadet, namaz kılan bazı kimselerin ağzından yayılan kötü kokuların Rahman’ın meleklerine ve kullarına eziyet vermesini önlemek ve Müslümanın güzel kokulu ve temiz bir ağızla Rabbi ile münacat etmesini sağlamak içindir. Misvak kullanmanın çok sevap olduğunun iyi bilinmesi gerekir. Aişe -radıyallahu anha-‘dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Misvak kullanmak ağzın temiz kalmasına ve Rabbın razı olmasına sebeptir.”[22] Yüce Allah’ın kendisinden razı olduğu kimseye müjdeler olsun.
- Camiler ve Camilerde Yapılan Ameller ile Alakalı Hususlar:
- Camiye giderken atılan adımlar:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir kimse evinde güzelce abdest alır, sonra Allah’ın farzlarından birini (namaz) yerine getirmek için Allah’ın evlerinden birine giderse, attığı adımlardan her biri bir günahı silip yok eder; diğer adımı da onu bir derece yükseltir.”[23]
Yine Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim sabah akşam camiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allah Teâlâ o kimseye cennetteki ikramını hazırlar.”[24]
Değerli kardeşim! Bir günde beş vakit namaz için camiye her gittiğinde senin için ne kadar çok sevap yazılır ve ne kadar çok günah silinir. Bu hususta en çok sevap kazananlar, camilere gidip gelirken en fazla adım atan Müslümanlardır. Selime Oğulları’nın kıssasını burada bir kez daha hatırlamamız güzel olur. Selime Oğulları kabilesi, mescide yakın bir yere taşınmak istediler. Bu durum Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e ulaşınca, “Bana ulaşan habere göre siz mescidin yakınına taşınmak istiyormuşsunuz” diye buyurdu. Onlar da: "Evet Yâ Rasûlallah! Bunu istiyorduk” dediler. Bunun üzerine Rasûlallah -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Ey Selime Oğulları! Yurdunuzda oturunuz. Sizin (mescide gelmek için attığınız) adımlarınız yazılmaktadır. Yurdunuzda oturunuz. Sizin (mescide gelmek için attığınız) adımlarınız yazılmaktadır.” diye buyurdu.[25]
Cabir b. Abdullah -radıyallahu anhuma-‘dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Bizim yaşadığımız bölge Mescid-i Nebevi’ye uzak bir yerdeydi. Evlerimizi satıp mescide yakın yere yerleşmek istedik. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bunu yapmamızı yasaklayarak şöyle buyurdu: “Her atılan adıma bir derece vardır.”[26] Ebû Musa el-Eş’ari -radıyallahu anh-‘ın sözü de bunu desteklemektedir.”
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Namazın sevabını daha çok alanlar, yolu daha uzak olanlardır. (Yani bir kimse camiye giderken ne kadar çok yürürse, sevabı da o kadar çok olur.) İmamla kılıncaya kadar (sabah) namazını bekleyen kimse de, hemen kılıp uyuyandan daha çok sevap kazanır.”[27]Ebû Kureyb’in rivayetinde : “İmamla birlikte cemaatle kılıncaya kadar” ifadesi geçmektedir.
- Camilere giderken ve namaz esnasında huşulu ve temiz olmak:
Hikmet sahibi Yüce Allah, her halimizde nefsimiz ve bedenimizi temiz tutmak hususunda bizleri teşvik etmektedir. Bu teşvik Allah Azze ve Celle’nin evleri olan camilerde daha kuvvetlidir. Öyle ki Allah Teâlâ camilerde sadece temiz olmayı teşvik etmemiş bilakis bunun da ötesinde camilere giderken ziynetin takınılmasını da emretmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin.)}[28]
Maalesef günümüzde, namaz kılmak için birçok kimse camilere kötü ter ve çorap kokusu ile gelmektedir. Bu durum, ibadet etmek için inşa edilmiş Allah’ın evleri olan camileri üstlendiği rolden ve nefsin rahat edip huzur bulduğu yer olmaktan uzaklaşmasına neden olmaktadır. Değerli Kardeşim! Rahat bir nefis ile huzur içinde kılınan namaz ibadeti bir başkadır. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Müezzini Bilal -radıyallahu anh-‘a söylediği şu söz de bunu açıklamaktadır: “ Kalk Ey Bilal! Bizi namaz ile rahatlat.”[29]
Nefsi, namaz kılmaya önceden hazırlamak için Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- camilere sekinet, vakar ve ağır başlı olarak gelinmesini emretmiştir. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kamet getirildiği zaman namaza koşarak değil, ağırbaşlı bir şekilde yürüyerek geliniz. Yetişebildiğiniz kadarını imamla birlikte kılınız; yetişemediğiniz rekâtları da kendiniz tamamlayınız.”[30] Bu hadise bakıldığında namazın başındaki ilk tekbir/Tekbirât’ul-ihrama yetişip cemaatle namaz kılmanın fazileti bu derece önemli iken Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in namaza ağır başlı bir şekilde gelmeyi cemaate yetişmeye tercih ettiğini görmekteyiz.
- Ezan:
Ezan, namaz vaktinin girdiğinin ilan edilmesidir. Aynı şekilde ezan okunan yerin Müslüman toprakları olduğunun ve Allah’ın şiarının ikame edilmesinin bir göstergesidir. Müezzinler namaz vaktinin girmesini haber vermede güvenilir kimselerdir. Onların okudukları ezanlar ile namaz vaktinin girdiği bilinir ve oruç tutan kimse iftarını buna itimat ederek açar ya da yeme içmeyi terk ederek oruç tutmaya başlar.
Ezanın ve ezan okuyan müezzinlerin faziletine dair Muaviye -radıyallahu anh- Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-’i şöyle buyururken işittim demiştir: “Müezzinler, insanların en uzun boyunlu olanlarıdır.”[31] Sen de bu topluluktan olmaya özen göster değerli kardeşim. Ezanı duyan kimsenin ezan bittikten sonra Cabir -radıyallahu anh-‘ın Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den rivayet ettiği hadiste olduğu gibi şu şekilde dua etmelidir: “Kim ezanı işitince, "Ey bu mükemmel davetin ve kılınan namazın Rabbi olan Allah'ım! Muhammed"e vesile ve fazileti ihsan et. Onu, kendisine vaat etmiş olduğun Makâm-ı Mahmûd"a kavuştur." derse kıyamet günü şefaatim ona helâl/geçerli olur.”[32]
Allah’ın izni ile bu dua ile kıyamet günü Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in şefaatine nail olunur. O gün şefaat edeceklere ne kadar çok ihtiyacımız olacak!
- Cemaat ile namaz kılmak:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Ezan okutup namaza başlamayı, sonra insanların namazını kıldırması için yerime birini bırakmayı, sonra da beraberlerinde odun desteleri olan bir grup erkekle namaza gelmeyenlere gitmeyi ve evlerini ateşe vermeyi düşündüm."[33] Başka bir rivayette ise: “ Evlerinde kadınlar ve çocuklar olmasaydı.” olarak gelmiştir.
Bu hadisten, cemaatle namaz kılmanın farz olduğu apaçık anlaşılmaktadır. Ancak şer’i bir mazereti olan; hareket etmeyi engelleyen hastalık, yolculuk ve âlimlerin görüşleri arasında tercih edilen en doğru görüşe göre kendisini camiye götürecek kimseyi bulamayan âmâ bir kişinin durumu bundan müstesnadır.
Değerli kardeşim! Cemaat ile namaza gitmediğin için kaçıracağın çokça sevap bile cemaate özen göstermen için yeterlidir. Abdullah b. Ömer -radıyallahu anhuma-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “ Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.”[34]
- Namaza erken gitmek:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “İnsanlar ezandaki ve birinci saftaki fazileti bilselerdi, ezan okumak ve ilk safta bulunmak için kura çekmekten başka imkân olmasaydı, mutlaka kura çekerlerdi. Eğer namaza erken gelmenin faziletini bilselerdi erken gelmek için yarışırlardı.”[35] Bu hadis birinci safta namaz kılmanın faziletine, sevabının çok olduğuna ve sanki yarış edercesine ilk safta namaz kılmak için erken gelmenin faziletine işaret etmektedir. Yine Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edilen şu hadis bu fazilete delalet eder: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Erkekler için en hayırlı saf, en öndeki saftır; en kötü (sevabı az) saf da en arkadaki saftır. Kadınlar için en hayırlı saf, en arka saftır; en kötü (sevabı az) saf ise en öndeki (erkeklerin hemen arkasındaki) saftır.”[36]
- Özel olarak Cuma namazına erken gelmek:
Değerli Kardeşim senin de bildiğin üzere cuma gününün haftanın diğer günlerine üstünlüğü bulunmaktadır. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. (Zîra) Âdem o gün yaratılmış, o gün cennete koyulmuş ve o gün cennetten çıkarılmıştır.”[37] Ey Müslümanlar! Cuma günü bizim bayramımızdır. Yüce Allah, diğer ümmetler arasında bu günü bize has kılmıştır. Yahudilerin günü cumartesi ve Hristiyanların günü ise pazardır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ, bizden öncekileri cuma günününün faziletinden mahrum bıraktı. Bu sebeple cumartesi Yahudilerin, pazar günü de Hristiyanların oldu. Allah Teâlâ, bizi yarattı ve bizlere cuma gününü idrak etme hususunda hidayet nasip etti. Cumayı da, cumartesiyi de, pazarı da (ibadet günleri) kıldı. Onlar kıyamet günü de bizden sonra hesaba çekilecektirler.”[38]
Allah Teâlâ, cuma gününe ait özel bir namazı bizlere farz kılmıştır. Cuma namazı, Müslümanların bir araya gelip hatibin verdiği cuma hutbesini dinleyerek öğüt aldıkları haftalık periyodik toplantı mesabesindedir. Allah Teâlâ, cuma namazına erken gelenlere büyük ecirler bahşetmektedir. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse cuma günü cünüplükten temizleniyormuş gibi boy abdesti aldıktan sonra erkenden cuma namazına giderse bir deve kurban etmiş gibi sevap kazanır. İkinci saatte giderse bir inek, üçüncü saatte giderse bir koç kurban etmiş gibi sevap kazanır. Dördüncü saatte giderse bir tavuk, beşinci saatte giderse bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap kazanır. İmam minbere çıkınca melekler hutbeyi dinlemek üzere topluluğun arasına katılır.”[39]
Evs es-Sekafî -radıyallahu anh- cuma gününün fazileti ve Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in bugünde yaptığı bazı amelleri aktararak şöyle demiştir: "Kim cuma günü gusül alır ve başını yıkarsa, cuma namazı için camiye erken gider, imama yakın olur, hutbeyi susup dinlerse; o kişiye yürürken attığı her bir adıma karşılık gündüzü oruçlu, gecesi ibadetle geçirilen bir senelik amelin sevabı verilmiş olur.”[40]
Selman-ı Fârisî -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: Bir kimse cuma günü gusül abdesti alarak elinden geldiğince temizlenir, saçını sakalını yağlayıp tarar veya evindeki güzel kokudan süründükten sonra camiye gider, safta yan yana oturan iki kimsenin omuzunun arasını açarak ilerlemez, sonra Allah Teâlâ’nın kendisine takdir ettiği kadar namaz kılar, daha sonra sesini çıkarmadan imamı dinlerse, o cumadan öteki cumaya kadar olan günahları bağışlanır.”[41]
- Revâtip sünnetler:
Genellikle namazlarımız bazı kusur ve hatalar ile zedelenmektedir. Bunlar, namazdan ve huşudan alıkoyan vacibin eksik yapılması, sünnetin terk edilmesi, şeytanın vesvese vermesi, namaz esnasında dünya işlerini düşünüp bununla meşgul olunulması gibi şeylerdir. Bundan dolayı kılınan namaza verilecek sevap, kulun huşusuna, ibadete odaklanmasına ve Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in kılmış olduğu namaza uygun kılmasına göre artıp azalır. Çünkü Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz siz de öyle namaz kılın.”[42] Bunun bir delili de Ammâr b. Yâsir -radıyallahu anh-‘ın Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den rivayet ettiği şu hadistir: “Kişi vardır, namazını kılar bitirir de kendisine namazın sevabının yarısı, üçte biri hatta onda biri yazılır.”[43]
Namazın sevabındaki bu eksikliğin giderilmesi hususunda Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- farz namazların öncesinde ve sonrasında eda edilen revâtip sünnetleri bize meşru kılmıştır. Müslüman kul, bir gün ve gecede on iki rekât sünnet namazları kılarak farz namazlarındaki eksikliği telafi eder ve hasenatını artırır.
Bu revâtip sünnetler şu şekildedir:
Sabah namazının farzından önce iki rekât. Aişe -radıyallahu anha-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Sabah namazının iki rekât sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.”[44]
Öğle namazının farzından önce dört rekât ve sonrasında iki rekât. Ali -radıyallahu anh- şöyle buyurmuştur: Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- öğlenin farzından önce dört, farzından sonra iki rekât namaz kılardı.”[45] Bu kılınan rekâtların fazileti hakkında Ummu Habibe -radıyallahu anha- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem’den şu hadisi aktarmıştır: Her kim, öğle namazın(ın farzın)dan önce dört rekât ve (farzından) sonra da dört rekât (nafile) namaz kılarsa, Allah, onu ateşe haram kılar (yani cehennem ateşi onun bedenine dokunmaz).”[46]
Akşam namazının farzından sonra iki rekât. Aişe -radıyallahu anha- şöyle demiştir: “Peygamber Efendimiz akşam namazını kılar sonra benim evime gelir iki rekât namaz kılardı.”[47]
Yatsı namazının farzından sonra iki rekât. Aişe -radıyallahu anha- şöyle demiştir: Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- yatsı namazının farzından sonra iki rekât namaz kılardı.”[48]
Bu sünnet namazların başka bir özelliği ve ecrinin çok olmasının sebeplerinden birisi de cennete giriş sebebi olmasıdır. Ummu Habibe -radıyallahu anha- Rasûlullah -sallalalhu aleyhi ve sellem’i şöyle söylerkem işitmiştir: “Müslüman bir kul her gün farzın dışında Allah için on iki rekât sünnet namazı kılarsa Allah onun için cennette bir ev bina eder ya da onun için bir ev bina edilir.”[49]
İkindinin farzından önce kılınan dört rekât namaz hakkında İbn Ömer -radıyallahu anh- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’den şu hadisi aktarmıştır: “İkindinin farzından önce dört rekât namaz kılan kimseye Allah rahmet etsin.”[50]
Bu namazlara ilave olarak kılınan nafile namazlar hayır, bereket, kulun Rabbine yakın olmasına ve Allah’ın izni ile büyük ecirlere vesile olur. Sevbân -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e hangi amel Allah’a daha sevimlidir diye sordum. Bunun üzerine Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “Çok secde etmeye bak! Zira senin Allah için yaptığın her secde karşılığında Allah seni bir derece yükseltir ve bir hatanı siler.”[51]
Rabîa b. Kâ’b el-Eslemî -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in yakınında geceler, ona abdest suyunu getirir ve diğer ihtiyaçlarını görürdüm. Bir gün Rasûllullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bana, İste! Vereyim diye buyurdu. Ben de; cennette seninle beraber olmayı isterim.» dedim. Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-; başka bir isteğin var mı?» buyurdu. Bu sefer ben; dileğim ancak budur!» dedim. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-; öyleyse çokça secde ederek kendin için bana yardımcı ol!» diye buyurdu.”[52]
Kulun Rabbine en yakın olduğu yer secde halidir. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!”[53]
- Namaz vakitleri arasında camide oturup beklemek:
Allah Teâlâ’nın katında namaz vakitleri arasında camide oturup beklemenin büyük fazileti vardır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz, abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde oturduğu müddetçe, melekler kendisine: Allah’ım! Bunu bağışla, buna rahmetinle muamele et, diye dua ederler.”[54]
Geçen başlıklarda ifade edilen hususların faziletine dair pek çok hadis bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘ın, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den rivayet ettiği şu hadistir: “ Bir kimsenin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşı pazarda kıldığı namazdan yirmi beş kat daha fazladır. O kimse, abdestini güzelce alıp, sonra sadece namaz kılmak maksadıyla mescide giderse attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir hatası da silinir. Namazını kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde kaldığı müddetçe, melekler onun için: Allah'ım! Onu hayırla zikret rahmetinle muamele et! diyerek dua etmeye devam ederler. O kimse namazı beklediği sürece namazdaymış gibidir.”[55]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir kişi güzelce abdest alır, sonra başka hiçbir maksatla değil, sadece namaz kılmak üzere camiye gelirse, camiye girinceye kadar attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir ve bir günahı bağışlanır.”[56]
Yine Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Size, Allah’ın kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği hayırları haber vereyim mi?” diye buyurdular. Ashâb: "Evet, yâ Rasûlallah!" dediler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Güçlük/sıkıntılı hallerde abdesti güzelce almak, mescitlere doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemektir. İşte ribâtınız, işte bağlanmanız gereken budur.”[57]
- Sabah namazından sonra camide oturmak ve güneş doğduktan sonra işrak namazını kılmak:
Enes b. Mâlik -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Her kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturup Allah'ı zikreder, sonra iki rekât (namaz) kılarsa ona bir hac ve umre sevabı vardır. Enes şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “tam olarak, tam olarak, tam olarak”[58]
- Duha Namazı:
Zeyd b. Erkam -radıyallahu anh- şöyle demiştir: Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- Küba mescidine gittiğinde insanlar kuşluk namazı kılıyordu. Onlara şöyle buyurdu: "Evvâbin namazının vakti, sıcaktan deve yavrularının ayaklarının (toynaklarının) yandığı zamandır.”[59]
Bu namaz Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in dostu Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘a özen göstermesi hususunda tavsiye ettiği Duha namazıdır.
Ebû Hureyre -radıyallahu anh- şöyle demiştir: Halilim (dostum) -sallallahu aleyhi ve sellem- bana şu üç şeyi; her aydan üç gün oruç tutmayı, iki rekât kuşluk (duhâ) namazı kılmayı ve uyumadan önce vitir namazını kılmayı tavsiye etti.”[60]
Duha namazının fazileti hakkında Ebû Zer -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Her birinizin her bir eklemi için bir sadaka gerekir. Her tesbih sadakadır, her hamd sadakadır, her tehlil sadakadır, her tekbir sadakadır. İyiliği tavsiye etmek sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kulun kuşluk vakti kılacağı iki rekât namaz bütün bunları karşılar.”[61]
Değerli Kardeşim! Şöyle bir düşün; bedeninde bulunan üç yüz altmış eklemin her biri için bir sadaka vermen gerekmektedir! Bu sadakaları vermeye güç yetiremeyebilirsin. Yüce Allah, lütfu ve rahmeti ile Duha namazını bizim için bu sadakaların yerine geçen meşru bir ibadet kılmıştır.
- Gece namazı:
En faziletli namazlardan birisi de gecenin karanlığında kılınan özellikle de gecenin son üçte birinde kılınan namazdır. Çünkü sekinet, sessizlik, ruhun sağlığı ve Rahmân ile münacat etmenin lezzeti bu vakittedir. Allah Teâlâ, gece namaz kılan Müminleri övmüş ve şöyle buyurmuştur: {Geceleri pek az uyurlardı. Seher vaktinde bağışlanma dilerlerdi.}[62] Gece namazı kendisini örnek almak ile emrolunduğumuz Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in sünnetidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Ey örtünüp bürünen (Peygamber!). Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.}[63]
Gece namazının fazileti hakkında Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “"Farz namazdan sonra en faziletli namaz gece namazıdır.”[64]
Rasûlullah -sallallahu aleyh ve sellem- ashabından Abdullah b. Ömer -radıyalahu anhuma-‘yı şu sözleri ile övmüştür: “Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!”[65] Başka bir rivayette şöyle buyurmuştur: “Ey Abdullah! Filan kimse gibi olma, çünkü o gece namazı kılarken, sonra kılmaz oldu.”
- Oruç İle İlgili Ameller:
- Mutlak olarak tutulan nafile orucun fazileti:
Ebû Said el-Hudrî -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i şöyle derken işittim: “Allah rızası için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar."[66]
İzzet sahibi Rabbimiz kutsi hadiste şöyle buyurmuştur: “İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim.”[67] İnşallah nafile olarak tutulan oruçlar da bu kapsama girmektedir.
Oruç, haram ve fuhşiyata düşmemek için bir kalkandır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “ Ey gençler topluluğu! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan korur ve namusu da muhafaza eder. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için bir kalkandır.”[68]
Oruç, aynı zamanda nefsi zevk aldığı şeyler hususunda israfta bulunmaktan koruyup, eğitir. Oruç, bize açlık ve susuzluk çeken fakir, yoksul ve evsiz kardeşlerimizin halini hatırlatır. Muaz -radıyallahu anh- ölüm döşeğindeyken ağlayarak şöyle demiştir: “Sıcak günlerde oruç tutamadığım ve çokça âlimlerin ilim halkalarında diz çöküp oturamadığım için ağlıyorum”. Amir b. Abdulkays -radıyallahu anh- ölüm döşeğindeyken şöyle demiştir: “ Vallahi ölüm kaygısından ya da öleceğimden dolayı ağlamıyorum. Ancak sıcak günlerde oruç tutamadığım ve geceleri ibadet etmenin meşakkatine sabretmediğim için ağlıyorum.”[69]
İbn Abbâs -radıyallahu anhuma-‘dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Medine’ye gelince, Yahûdilerin aşure günü oruç tuttuklarını gördü. Onlara, niçin oruç tutuyorsunuz? diye sordu. Onlar da ‘Bu, salih (hayırlı) bir gündür. Allah, o günde İsrailoğullarını düşmanlarından kurtardı. (Şükür olarak) Mûsâ o gün oruç tuttu.” diye cevap verdiler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘ de, ‘Ben Mûsâ’ya sizden daha yakınım’ diye buyurup o gün oruç tuttu ve Müslümanlara da tutmalarını tavsiye etti.”[70]
Yahudilere muhalefet etme adına Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- aşure günü ile birlikte bir gün daha tutulmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Eğer önümüzdeki seneye kadar yaşarsam, Muharrem’in dokuzuncu gününde oruç tutacağım.”[71] Yani onuncu günü ile birlikte dokuzuncu günü de oruç tutacağım demektir.
İbnu’l Kayyim -rahimehullah- şöyle demiştir: Aşure orucu üç mertebedir. Bunlar arasında en kâmil olanı bir gün öncesi ve bir gün sonrası ile birlikte tutmaktır. Sonra dokuzuncu gün ile birlikte onuncu günü tutmaktır. Birçok hadis bu şekilde gelmektedir. Sonra da onuncu günü tek başına tutmak gelir.” Bu günün oruçlu geçirilmesinin fazileti hakkında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Aşure günü orucunun önceki yılın (küçük) günahlarına keffâret olacağını ümit ederim.”[72]
- Şevval ayında altı gün oruç tutmak:
Ebû Eyyub el-Ensârî -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim, Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yılın tamamında oruç tutmuş gibi olur.”[73]
Her hasene on misli ile karşılık bulur. Ramazan ayı on aya ve Şevval ayında tutulan altı günlük oruç da iki aya tekabül eder, bu da bütün sene oruç tutmak gibidir. Her sene böyle yapılırsa bütün seneler oruç tutulmuş ecri alınır.
Değerli kardeşim, bu büyük sevaba nail olmak için hırslı olmalısın. Tembellik ve meşguliyetten dolayı tutamamaktan korkan kimselerin Ramazan Bayramı’nın ilk gününden sonra bu orucu tutmakta hızlı davranmaları müstehaptır. Yeri gelmişken bayramda oruç tutmanın haram olduğunu da hatırlatmak isterim. Aynı şekilde, bir gün öncesi ve bir gün sonra tutulmadan cuma günü tek başına oruç tutmak da caiz değildir. Ancak Arefe günü ya da bir kişinin belirli bir tarihte oruç tutmayı adayıp, adadığı şey gerçekleştiğindeki gün cuma gününe denk geliyorsa, o zaman tek başına cuma günü oruç tutması caizdir.[74] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz bir gün önce veya bir gün sonrasında tutmadan (sadece) cuma günü oruç tutmasın."[75] Cumhur ulema, buradaki yasağın haram değil mekruh olduğunu belirtmiştir.
- Arefe günü tutulan oruç:
Arefe günü tutulan oruç, hacı olmayanlar için meşru kılınmıştır. Bu oruç, hacılar dışında Zilhicce’nin ilk on gününde yapılan en faziletli ameldir. (Bundan sonraki bölümde Zilhicce’nin ilk on gününün faziletine değineceğiz). Arefe günü ibadet ederken güçlü kalabilmek adına hacıların oruç tutması meşru kılınmamıştır. Ebû Katade -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e Aşure günü oruç tutmak hakkında sorulduğunda, ”Arefe günü tutulan orucun, bir önceki seneye ve bir sonraki seneye kefaret olmasını ümit ederim” diye cevap vermiştir.[76]
Uyarı:
Bu hadiste geçen ve Aşure orucundaki ifade edilen kefaret sadece küçük günahlar için geçerlidir, büyük günahları kapsamaz. Büyük günahlar için samimi bir tövbe, o günahı terk etmek, bir daha ona dönmemek ve kul hakkı ile ilişkisi varsa o hakkı sahibine vermek gerekir.
- Sevapların Kat Kat Verildiği ve Dualara İcabet Edildiği Zaman ve Mekânlar:
- Sevapların Kat Kat Verildiği ve Dualara İcabet Edildiği Zamanlar
- Ramazan Ayı:
Değerli Kardeşim! Ramazan ayında ecir ve sevaplar kat kat verilmektedir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den rivayet edilen hadiste şöyle buyrulmuştur: “Müslümanların üzerine Ramazan ayından daha hayırlı bir ay gelmemiştir. Münafıklara da Ramazan ayından daha şerli bir ay gelmemiştir.”[77]
Değerli kardeşim! Bundan dolayı fazileti çok büyük olan bu ayı namaz, oruç, zekât ve salih ameller işleyerek en iyi şekilde değerlendirmeye bakmalısın. Allah’a hamd olsun bu ayı bizlere bahşetmiş ve itaat yollarını kolaylaştırmıştır. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: ” Ramazan Ayı gelince, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar.”[78]
Yüce Allah lütfu ile Ramazan’da ecir ve sevapları kat kat vermiş ve bu ayda yapılan umreye hac sevabı bahşetmiştir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Veda haccına katılamayan Ummu Sinan -radıyallahu anha-‘ya şöyle demiştir: “ Ramazan geldiğinde umre yap. Şüphesiz Ramazanda yapılan umre hacca bedeldir.” Ya da “Benimle yapılmış hac gibidir.”[79]
Kadir Gecesi büyük bir gece olup; bu gecede yapılan amellerin sevabı bin ayda (yaklaşık olarak seksen sene dört aya denk gelir) yapılan ibadetlerin sevabından daha hayırlıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesinde indirdik. Kadir Gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.}[80]
Bu gecede Kur’an-ı Kerim dünya semasına indirilmiştir. Bu gecede bir sonraki senede gerçekleşecek her şeyin kaderi belirlenir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Gerçekten biz uyarıcılarız. Her hikmetli iş onda (o gecede) ayırt edilir.}[81]
Yüce Allah bu geceyi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmetine özel kılmıştır. İmam Mâlik -rahimehullah- şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- geçmiş ümmetlere göre kendi ümmetinin ömrünü kısa gördüğü için Yüce Allah da ona kadir gecesini vermiştir.”[82]
- Zilhicce’nin ilk on günü:
İbn Abbâs -radıyallahu anhuma-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Başka günlerin hiçbirinde, -Zilhicce’nin ilk on gününü kastederek- şu günlerde işlenecek amel-i salihten, Allah katında daha sevimli hiçbir amel yoktur.” Bunun üzerine, Allah uğrunda yapılacak cihad da mı üstün değildir, Yâ Rasûlallah? dediler. "(Evet) Allah yolunda yapılacak cihad da. Ancak malını ve canını tehlikeye atarak cihada çıkan, şehit olup dönmeyen kimsenin cihâdı başka.(O, bundan üstündür), buyurdu.[83]
Zilhicce ayının ilk on gününün ne kadar değerli olduğunu gösteren hususlardan bir tanesi de Yüce Allah’ın bu günler adına yemin etmiş olmasıdır. Nitekim Yüce Allah Kitabında şöyle buyurmuştur: {Tan yerinin ağarmasına andolsun, On geceye andolsun, çifte ve teke andolsun}[84] Âlimler, ayette geçen on geceden kastın Zilhiccenin ilk on günü olduğunu belirtmiştir.
Değerli Kardeşim! Zilhicce ayının ilk on gününü Kur’an-ı Kerim okuyup, sadaka verip, nafile namaz kılıp, oruç tutarak ve salih ameller işleyerek değerlendirmeye çalışmalısın. Özellikle Mekke ve Medine’de olanlar, bu günlerde salih amel işlemeye daha da özen göstermelidir. Özellikle, fazileti hakkında yukarıda bahsettiğimiz Arefe günü orucuna, Rasûlullah -sallallahun aleyhi ve sellem-‘in sünneti olan Kurban Bayramı’nın ilk günü kesilen kurbana özen gösterilmelidir.
- Dualara İcabet Edilen Vakitler:
- Gece Yarısında Yapılan Dua:
Gece yarısında yapılan dua, dualara icabet edilen vakitlerdendir. Özellikle de kişinin teheccüd namazı vaktinde Rabbi ile yaptığı münacat icabet vakitlerindendir. Cabir b. Abdullah -radıyallahu anhuma-‘dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i şöyle derken işittim: “Geceleyin öyle bir zaman vardır ki, Müslüman bir kimse o zamana rastlayıp Allah’tan dünya ve âhirete dair hayırlı bir şey dilerse, Allah ona dilediğini verir. Bu her gece böyledir.”[85] Başka bir hadiste de Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Her gece, gecenin son üçte biri kaldığı zaman Rabbimiz -Tebâreke ve Teâlâ- dünya semasına iner ve: "Bana kim dua eder ki onun duasına icabet edeyim! Benden kim bir hacet ister ki ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki onun için mağfiret edeyim!' diye buyurur.”[86]
Değerli Kardeşim! Ciddiyetle bu vakti değerlendir ve Salihlerden olmaya çalış ve Rahman’ın bu çağrısına kulak ver.
- Ezan ve kamet arasında yapılan dua:
Bu vakit de dualara icabet edilen vakitlerden birisidir. Enes -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “ Ezan ve kamet arasındaki dua geri çevrilmez. Bu vakitte dua edin.” Hadisi Ebû Davud ve Tirmizi rivayet etmiştir. “Sahabeler, Ya Rasûlullah! Nasıl dua edelim dediler. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: Yüce Allah’tan dünyada ve ahirette afiyet dileyin.”[87]
- Cuma günü icabet vakti:
Cuma gününde bulunup da diğer günlerde bulunmayan özelliklerden birisi de içinde icabet vaktinin yer almasıdır. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- cuma gününden bahsederek şöyle buyurmuştur: “Cuma günü içinde öyle bir vakit vardır ki, Müslüman bir kul namaz kıldığı halde o vakte rastlar da Allah'tan bir şey dilerse, muhakkak Allah onun dileğini yerine getirir.” Bu sözleri söylerken de eliyle bu vaktin çok kısa olduğuna işaret etmiştir.”[88]
Bunun hangi vakitte olduğuna dair ilim ehli tarafından farklı görüşler ortaya konulmuştur. Bazı âlimler bu vaktin, imam iki hutbe arasında oturduğu zaman olduğunu söylemiştir. Bazı âlimler hutbenin bitiminden cuma namazının bitimine kadar olan vakitte olduğunu söylemişlerdir. Bazı âlimler de ikindi namazından sonra günün son vaktinde olduğunu ifade etmiştir. Racih olan görüş budur. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Cuma günü, dualara icabet edilen vakti, ikindiden sonra, güneş batıncaya kadarki zaman içinde arayın!”[89]
- Oruçlunun iftar anında yaptığı dua:
Abdullah b. Amr b. El-Âs -radıyallahu anhuma-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Her oruçlunun iftarını açtığında reddedilmeyen bir duası vardır.”[90] Bundan dolayı oruç tutan kimsenin iftar anında çokça dua etmesi ve Yüce Allah’ın lütfundan istemesi müstehaptır. Bu, Yüce Allah’ın oruç tutanlara bahşettiği bir fazilettir.
- Arefe Günü yapılan dua:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “En hayırlı, kabule şayan dua, Arefe Günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söylediği en hayırlı söz: Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehu'l mülku ve lehu'l hamdu ve huve âlâ kulli şey'in kadîr (Allah'tan başka hak ilâh yoktur; o tektir, ortağı yoktur. Mülk onundur, hamd ona mahsustur ve o her şeye kàdirdir.”[91]
- Kur’an-ı Kerim hatim edildiğinde yapılan dua:
Enes -radıyallahu anh-‘ın Kur’an-ı Kerim’i hatmettiğinde ev halkını toplayıp dua ettiği zikredilir.[92]
- Zemzem içerken yapılan dua:
Cabir b. Abdullah -radıyallahu anhuma-‘dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Zemzem ne niyetle içilirse onun içindir.”[93]
- Sevapların Kat Kat Verildiği ve Dualara İcabet Edildiği Mekânlar:
- Mescid-i Haram:
Cabir b. Abdullah -radıyallahu anhuma-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Benim mescidimde kılınan bir namaz, onun dışındaki camilerde kılınan bin namazdan daha faziletlidir. Ancak Mescid-i Haram hâriç. Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz ise onun dışında kılınan yüz bin namazdan daha faziletlidir.”[94]
Mescid-i Haram kendisine sefer düzenlenip, yola çıkılması meşru olan ilk mescittir. Yüce Allah’ın yeryüzündeki insanlar için toplanma ve güven yeri kıldığı Beytullah’tır. Müminlerin ve itaat edenlerin kalbinin orada olmak için can attığı ve bağlandığı ikinci kıblemiz ve Haremeyni Şerifeyn’in ilkidir.
- Mescid-i Nebevi:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in Medine’ye hicret ettikten sonra Müslümanların toplanma, ibadetlerini eda etme ve eğitim ve öğretim merkezi olarak kullanmaları için inşa ettiği ikinci Haremeyni Şerifeyn’dir. Bu camide dünyanın dört bir yanında İslam’ı yaymak için çok değerli sahabeler yetişmiştir.
Mescid-i Nebevi’nin fazileti hakkında Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edilen hadiste Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Evim ile minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de havuzum üzerindedir.”[95]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hâriç diğer camilerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır.”[96]
- Mescid-i Aksa:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir.}[97] Mescid-i Aksa iki kıblenin ilki, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in gece yolculuğuna çıktığı ve gökyüzüne doğru miraca yükseldiği yerdir.
Mescid-i Aksa, kendisi için yolculuğa çıkılması caiz olan mescitlerden birisidir. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Ancak şu üç mescidi ziyaret etmek için yola çıkılır; Mescid-i Haram, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Mescidi ve Mescid-i Aksâ.”[98]
Mescid-i Aksa'nın faziletine dair Abdullah b. Amr b. el-Âs -radıyallahu anhuma-'dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Davut oğlu Süleyman –aleyhisselam-, Beytu’l-Makdis’i inşa edince Yüce Allah’tan üç şey istedi; doğru ve isabetli hüküm verme yeteneğinin kendisine verilmesini, kendisinden sonra kimseye nasip olmayacak bir iktidar verilmesini, mescidin inşaatını bitirdikten sonra bu mescide sadece namaz kılma düşüncesi ile gelen bir kimseyi annesinden doğmuş gibi günahsız olarak oradan çıkarmasını. Bunun üzerine Nebi -sallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Süleyman’ın ilk iki dileği gerçekleşmiştir. Üçüncüsünün de kendisine verilmiş olmasını umarım."[99]
- Kuba Mescidi:
Useyd b. Hudeyr -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Kuba mescidinde kılınan namaz umre gibidir."[100]
Sehl b. Hanif -radıyallahu anh- şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim evinde temizlenir -yani gusül ya da abdest alır- sonra Kuba Mescidi'ne gelerek orada namaz kılarsa ona bir umre ecri vardır.”[101]
- Mültezem'de dua etmek:
Mültezeme el sürmenin ve orada dua etmenin müstehap olduğu rivayet edilmiştir.[102] Abdurrahman b. Safvan -radıyallahu anh- şöyle demiştir: "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i Hacer’ül-Esved ile Kâbe’nin kapısı arasındaki yere sarılıp dua ettiğini ve insanların da Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte aynı yerde dua ettiklerini gördüm."[103]
İbn Abbas -radıyallahu anhuma-'nın Hacer’ül-Esved ile Kâbe’nin arasındaki bu kısma sarılıp dua ettiği rivayet edilmiştir. Şöyle derdi: Hacer’ül-Esved ile Kâbe’nin arasındaki kısımda sarılıp dua edilir. Orada dua ederek Allah'tan isteyen kişiye Allah istediğini verir."[104]
- Dualarına icabet olunan kişiler:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Üç dua vardır ki kabul olunmasında şüphe yoktur: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın çocuğu için yaptığı dua."[105]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'ın rivayet ettiği başka bir hadiste Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Üç kimsenin duası reddedilmez: İftar edinceye kadar oruçlu kimsenin, adil devlet başkanının ve mazlumun duası. Allah, mazlumun duasını bulutların üzerine kaldırır ve o dua için sema kapılarını açar ve ‘İzzetime yemin ederim ki belli bir süre sonra mutlaka sana yardım edeceğim’ diye buyurur.”[106]
- Zikir meclisleri:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir topluluk Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.”[107] Bu büyük özellikleri ve verilen dört büyük mükâfatı Allah Teâlâ zikir meclislerine özel kılmıştır.
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Allah Teâlâ’nın yollarda dolaşıp zikredenleri arayıp tesbit eden melekleri vardır. Bunlar Allah -Azze ve Celle-'yi zikreden bir topluluğa rastladıkları zaman birbirlerine: “Gelin! Aradıklarınız burada!” diye seslenirler ve o zikredenleri dünya semasına varıncaya kadar kanatlarıyla çevirip kuşatırlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ, meleklerden daha iyi bildiği halde yine de onlara:“Kullarım ne diyor?” diye sorar. Melekler: “Subhânallah” diyerek seni ulûhiyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih ediyorlar, “Allâhu ekber” diye tekbir getiriyorlar, sana hamdediyorlar ve senin yüceliğini dile getiriyorlar, derler. Konuşma şöyle devam eder: “Peki onlar beni gördüler mi ki?” Hayır, vallahi seni görmediler. “Beni görselerdi ne yaparlardı?” Melekler şöyle dediler: Şayet seni görselerdi sana daha çok ibadet ederlerdi. Senin şanını daha fazla yüceltirler, ulûhiyetine yakışmayan sıfatlardan seni daha çok tenzih ederlerdi. Allah şöyle der: "Kullarım benden ne istiyorlar?" Melekler: ”Senin Cennet'ini istiyorlar." derler. Allah; "Onlar Cennet'i görmüşler mi?” diye sorar. Onlar: "Hayır, yâ Rabbi! Vallahi onlar Cennet'i görmediler. “ Allah: "Eğer Cennet'i görselerdi ne yaparlardı?" diye sorar. Melekler: ”Şayet onlar, Cennet'i görselerdi onu büyük bir iştiyakla isterlerdi, onu elde etmek için büyük gayret sarf ederlerdi." derler. Allah: "Bunlar neyden Allah’a sığınıyorlar? der. Melekler: ”Cehennem'den sığınıyorlar." derler. Allah Teâlâ: “Peki, onlar, Cehennem'i gördüler mi?” der. Melekler: "Hayır, vallahi onlar Cehennem'i görmediler.“ derler. Allah Teâlâ; "Ya görselerdi ne yaparlardı?” der. Melekler: "Şayet onlar Cehennem'i görselerdi ondan daha çok kaçarlar, ondan pek fazla korkarlardı" derler. Bunun üzerine Allah Teâlâ meleklerine: “Sizi şahit tutarak söylüyorum ki, ben bu kullarımı bağışladım.” diye buyurur. Meleklerden biri: "Onların arasında bulunan falan kimse esasen onlardan değildir. O, buraya bir iş için gelip oturmuştur" deyince; Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.»[108]
- Allah Teâlâ’yı zikretmek:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah'ı çokça anan erkeklerle Allah'ı çokça anan kadınlar, (işte) bunlar için Allah bir bağışlama ve büyük bir ecir hazırlamıştır.}[109]İşte onların ecirleri ve zikrin faydası budur.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Bunlar iman eden ve kalpleri Allah'ı zikretmekle huzura kavuşan kimselerdir. İyi bilin ki kalpler ancak Allah'ı zikretmekle huzura kavuşur.}[110] Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Şu halde beni zikredin ki ben de sizi anayım.}[111]
Zikrin fazileti hakkında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Müferridun ileri gitti. Dediler ki: “Müferridun kimdir ya Rasulullah?” buyurdu ki: “Allah’ı çokça zikreden erkekler ve kadınlardır.”[112]
Allah Azze ve Celle kutsi bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Ben kulumun bana olan zannı üzereyim. O beni zikrettiği zaman onunla beraberim. O beni kendi nefsinde zikrederse, ben onu kendi nefsimde zikrederim. O beni bir toplulukta zikrederse, Ben de onu ondan daha hayırlı bir toplulukta zikrederim.[113] Bunların dışında da Allah’ı zikretmenin ve zikir ehlinin faziletine dair pek çok ayet ve hadis bulunmaktadır. Şimdi meşru olan bazı zikirleri ve her birinin kendine özel fazilet ve sevabını zikredelim.
- Tesbih, Tahmid ve Tehlil:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah- sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir kimse her namazın sonunda Allah'a otuz üç defa tesbih, otuz üç defa hamd eder, otuz üç defa da tekbirde bulunursa bunların toplamı doksan dokuz eder. Yüzüncü olarak da: “Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehu'l mulku ve lehu'l hamdu ve huve âlâ kulli şey'in kadîr. (Allah'tan başka hak ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, her şeye kâdirdir.) derse, onun günahları denizköpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır.”[114]
Ali -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Fatıma -radıyallahu anha- el değirmeninin ellerini tahriş etmesinden şikâyet ederek bir hizmetçi istemek üzere Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in yanına gelmiş; kendisini bulamayınca durumu Aişe -radıyallahu anha-'ya anlatmıştır. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- gelince Aişe -radıyallahu anha- kızı Fatıma’nın geldiğini kendisine haber vermiştir. Ali -radıyallahu anh- kıssayı anlatmaya şöyle devam etmiştir: Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bize geldi. Bizler yatmak için hazırlanıyorduk, onu karşılamak için kalmak istediğimizde yerinizde kalın dedi. İkimizin arasına oturdu ve ayağının serinliğini göğsümde hissettim. Sonra şöyle buyurdu: “Size hizmetçiden daha hayırlı bir şey söyleyeyim mi? Yatağa girdiğiniz vakit otuz üç defa “Sûbhânallâh”, otuz üç defa “Elhamdulillah”, otuz dört defa “Allahu Ekber” demeniz sizin için hizmetçiden daha hayırlıdır.”[115]
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- tesbihin özel fazileti hakkında şöyle buyurmuştur: “Sizden birisi her gün bin sevap kazanmaktan aciz midir?» Birlikte oturduğu kimselerden birisi, "Bizden birisi bin sevap nasıl kazanır?" diye sordu. Rasûlullah: «Yüz defa Sûbhânallâh/Allah'ım! Seni tüm noksanlıklardan tenzih ederim, diye tesbih eder. Ona (bundan dolayı) bin sevap yazılır veya o kimsenin bin günahı silinir.”[116]
- Lâ ilâhe illallâh zikri:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Sizinle Allah’tan başka hak ilah yoktur” sözü arasına (ölüm gelip) girmeden önce Lâ ilâhe illallâh sözünü çokça söyleyin ve bu sözü ölüm döşeğinde olanlara telkin edin. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Nuh -aleyhisselam- oğlu ölürken sana Lâ ilâhe illallâh’ı emrediyorum dediğini söylemiştir. Şüphesiz yedi kat gök ve yedi kat yeryüzü bir kefeye konulsa Lâ ilahe illallâh bir diğer kefeye konulsa Lâ ilâhe illallâh kefesi ağır basar.”[117] Başka bir hadiste Musa -aleyhisselam- şöyle demiştir: "Ya Rabbî! Bana bir şey öğret, onunla seni zikredeyim, sana dua edeyim” dedi. Allah: “Lâ ilâhe illallâh” de buyurdu. Mûsâ -aleyhisselam-: Yâ Rabbî! Bütün kulların bunu söylüyor.” dedi. Allah Teâlâ: Ey Mûsâ! Ben hariç yedi kat gökler ve oranın sakinleri yedi kat yerler ile birlikte terazinin bir kefesine konsa, "Lâ ilâhe illallâh” da diğer bir kefeye konulsa “Lâ ilâhe illallah” ağır basar.”[118]
Ebû Zer -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kimin son sözü, Lâ ilâhe illallâh (Allah’tan başka hak ilah yoktur) olursa, o kişi cennete girer.”[119]
“Lâ ilâhe illallâh” sözü ile Allah’tan başkasının ilahlığı reddedilip, yalnızca Yüce Allah’ın ilahlığı ispat edilir. Aynı şekilde ibadetin yalnızca O’na yapılması ispat edilir.
- Sûbhânallâhi ve bi-hamdihi, Sûbhânallâhi’l-azîm zikri:
Cabir -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir kimse Sûbhânallâhi ve bihamdihi derse, cennette onun için bir hurma ağacı dikilir."[120]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Dile hafif, mizana koyulduğunda ağır gelen ve Rahmân olan Allah’a çok sevimli olan iki kelime vardır: Sûbhânallâhi ve bi-hamdihi, Sûbhânallâhi’l-azîm.”[121]
- Sûbhânallâhi ve bi-hamdihi zikri:
Ebû Zer -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “'Allah'a en sevgili kelam, kulun ''Sûbhânallâhi ve bihamdihi'' demesidir.”[122] Başka bir rivayette, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e hangi sözün daha faziletli olduğu sorulduğunda şöyle buyurmuştur: “Sûbhânallâhi ve bi-hamdihi” zikri, Allah Teâlâ'nın melekleri ve kulları için seçip uygun gördüğü bir zikirdir.[123] Abdullah b. Habib -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Gece ibadet etmek kendine güç gelen veya malını hayra sarfetmekte cimrilik eden, "Subhânallâhi ve bihamdihi" desin.”[124] Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim yüz defa "Sûbhânallâhi ve bihamdihi”, derse, küçük günahları denizköpüğü kadar olsa bile bağışlanır.”[125]
- Sûbhânallâhi velhamdulillâhi velâ ilâhe illallahu vallâhu ekber:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “İsra gecesi Halil İbrahim ile karşılaştım. (Bana): "Ey Muhammed! Ümmetine benden selam söyle ve onlara: Cennetin toprağı güzel ve suyu tatlıdır. Cennette dümdüz ovalar vardır. Buraların dikili ağacı; “Sûbhânallâhi ve’l-hamdulillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber” olduğunu bildir." dedi.”[126]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Sûbhânallâhi velhamdulillâhi velâ ilâhe illallahü vallâhu ekber” demek, benim için, üzerine güneş doğan her şeyden daha kıymetlidir.”[127]
- Sûbhânallâhi ve bihamdihi adede halkıhi ve rıdâ nefsihi ve zînete arşihi ve midâde kelimâtihi zikri:
Müminlerin Annesi Cüveyriye -radıyallahu anha-‘dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bir gün sabah namazını kıldıktan sonra, Cüveyriye -radıyallahu anha- validemiz namaz kıldığı yerde oturmakta iken, Efendimiz -aleyhissalatü vesselam- erkenden evinden çıktı. Kuşluk vakti eve döndüğünde Cüveyriye’nin hâlâ yerinde oturmakta olduğunu gördü: “Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul oldun?” diye sordu. Cüveyriye annemiz “Evet” cevâbını verince, Peygamber Efendimiz -aleyhissalatü vesselam- şöyle buyurdu: “Yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle, senin sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından onlara eşit olur: “Sûbhânallâhi ve bihamdihi adede halkıhi ve rıdâ nefsihi ve zînete arşihi ve midâde kelimâtihi.” Başka bir rivayette: “Sûbhânallâhi adede halkıhî sûbhânallâhi rıdâ nefsihi sûbhânallâhi zînete arşihi sûbhânallâhi midâde kelimâtihi.”[128]
- Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehu'l mülku ve lehü'l hamdu ve huve âlâ kulli şey'in kadîr zikri:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir kimse sabahladığında Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehu'l mülku ve lehu'l hamdu ve huve âlâ kulli şey'in kadîr derse, İsmail’in soyundan köle azat etmiş kadar sevap kazanır, on günahı bağışlanır, makamı on derece yükseltilir, akşama kadar o kimsenin şeytandan korunmasını sağlar, sabahladığında da aynısı vardır.”[129]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehu'l mülku ve lehu'l hamdu ve huve âlâ kulli şey'in kadîr” duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle azat etmiş gibi sevap verilir, ayrıca onun için yüz sevap yazılır ve yüz günahı da silinir. O gün akşama kadar o kimsenin şeytandan korunmasını sağlar. Bundan daha fazlasını söylemeyen hiçbir kimse, o kişiden daha faziletli bir amel de getiremez.”[130]
- Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh:
Ebû Musa el-Eşarî -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: Ey Abdullah b. Kays, sana cennetin hazinelerinden bir hazine öğreteyim mi?” dedi. Ben hemen: “Evet yâ Rasûlallah!” dedim. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” de, diye buyurdu.[131]
- Meclis kefareti:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim bir mecliste oturursa hataları çok olur ve o meclisten kalkmadan önce, Sûbhâneke Allâhumme ve bihamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyke derse, o mecliste yapmış olduğu hataları bağışlanır.”[132]
- Haşyetullah/Allah’tan korkmak:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Rabbinin huzurunda (hesap vermek üzere) durmaktan korkan için ise iki cennet vardır.}[133]
Ayrıca, {Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.}[134] buyurulmuştur.
Başka bir ayette de, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.}[135] denilmektedir. Bu ayetler, Allah korkusunun, kulda itaatleri yerine getirme ve haramlardan uzak durma duygusunu harekete geçirdiğini göstermektedir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi?}[136]
Ayrıca, {Rablerinin azametinden korkup titreyenler, Rablerinin ayetlerine iman edenler, Rablerine ortak koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler, işte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.}[137] buyurulmuştur.
Âlimler, Allah’tan hakkıyla korkan kimselerdir. Çünkü onlar insanlar arasında Rablerinden en çok korkan, Yüce Allah’ın azametini, ayetlerinin yüceliğini ve günahkârlara karşı azabının ne kadar çetin olduğunu bilen kimselerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan (gereğince) korkar.}[138]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Allah’ın arşının gölgesinde gölgelenecek yedi sınıf kimselerden bahsederken onlardan birisinin de “Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit” olduğu aktarılmıştır.[139]
Başka bir hadiste İbn Abbas -radıyallahu anhuma- şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i şöyle buyururken işittim: “İki göz vardır ki, onlara cehennem ateşi değmez: Allah için ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet tutarak uyanık bir halde sabahlayan göz.”[140]
- Vefat eden çocuğun durumuna sabredip ecrini Allah’tan beklemek:
- Hamd Köşkü:
Ebû Mûsâ el-Eşarî -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir kulun çocuğu öldüğünde Allah Teâlâ meleklerine: Siz kulumun yavrusunu mu aldınız? der. Melekler: Evet, derler. Allah Teâlâ: Siz onun ciğerparesini mi aldınız? der. Melekler: Evet, derler. Allah Teâlâ: (Peki bu durumda) kulum ne dedi, diye buyurur. Melekler: Sana hamd etti ve “Biz Allah’a aitiz ve ona döneceğiz.” dedi, derler. Allah Teâlâ: Öyleyse bu kulum için cennette bir köşk bina edin ve ona “Hamd Köşkü” adını verin, buyurur."[141]
- İki ya da üç çocuğu kendisinden önce vefat eden anne-baba:
Ebû Said -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre, bir kadın Ey Allah'ın Rasûlü! Senin anlattıklarını öğrenme konusunda erkeklerden bize sıra gelmez oldu. O hâlde biz kadınlar için de bir gün ayır da, bizler o günde sana gelelim, sen de Allah'ın sana öğrettiği şeylerden bizlere öğretirsin! dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onlara: "Falan günlerde ve filanca mekânlarda toplanın" diye buyurdu. Kadınlar o günlerde ve yerlerde toplandılar. Rasûlullah onların yanlarına geldi ve Allah'ın kendisine öğrettiği şeylerden kadınlara da öğretti. Sonra Rasûlullah, kadınlara: "Çocuklarından üç tanesi kendisinden önce vefat eden hiçbir kadın yoktur ki, bu çocuklar cehenneme karşı ona bir koruma olmasın!" diye buyurdu. Bunun üzerine kadınlardan biri: Yâ Rasûlallah! İki tanesi de öyle mi? dedi. Ebû Said: Kadın "iki tane" sözünü iki defa tekrar etti, dedi. Sonra Rasûlullah üç kere tekrar ederek: "İki tane de, iki tane de, iki tane de öyledir" buyurdu.[142]Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah –sallallahu ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir Müslümanın (ergenlik çağına ermemiş) üç çocuğu ölürse, o kimseye cehennem ateşi ancak Allah’ın yemini yerine gelecek kadar kısa bir süre dokunur.”[143]
- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e itaat etmek:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizim önderimiz ve bizim için örnek bir şahsiyettir. Ona itaat etmekte hayır ve kurtuluş vardır. Onun emirlerine isyan etmekte ise şer, dünya ve ahirette hüsran vardır.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Andolsun, Allah’ın Rasûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çokça zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.}[144] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e itaat etmek Allah’a itaat etmektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Kim Rasule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.}[145]
Allah’a ve Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e itaat etmek, kişinin cennette yüksek makamlara ulaşmasına sebeptir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, dosdoğru insanlarla (sıddıklarla), şehitlerle ve salihlerle birliktedirler. Bunlar ne iyi arkadaştırlar!}[146]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e itaat etmek, kulların Allah’ın sevgisine mazhar olmasına, günah ve hatalarının af olunmasına bir sebeptir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.}[147]
Bizler, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den gelen bütün söz, amel, takrir ve sünnetlerine itaat etmekle, yasakladığı şeylerden kaçınmakla emrolunduk. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin.}[148]
Çünkü o, bizlere armağan edilen bir rahmettir. İnsanlığı kurtarmak ve onu hakikate yönlendirmek için gönderilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, Müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir. }[149]
Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.}[150] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Biz, seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.}[151]
- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e salâvat getirmek:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin}[152] Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim bana bir defa salâtü selâm getirirse, bu sebeple Allah Teâlâ da ona on misli salât (sena) eder.”[153] Yine Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir kimse bana salâtü selâm getirdiği zaman, onun selâmını almam için Allah Teâlâ ruhumu iade eder.”[154] Yine başka bir hadiste Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kabrimi bayram yeri haline çevirmeyiniz. Bana salâtü selâm getiriniz. Zira nerede olursanız olun sizin salâtü selâmınız bana ulaşır.”[155]
Ebû Talha -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Cebrâil -aleyhisselâm- bana geldi ve ey Muhammed! Rabbinin “ümmetinden biri sana bir salât getirdiğinde benim onun günahlarının bağışlanması için on defa istiğfâr etmem, o kimsenin sana bir selâm getirmesi halinde de benim ona on defa selâm vermem seni sevindirmez mi?” diye buyurması seni razı etmez mi? dedi. “Ben de evet Rabbim dedim.”[156]
Namaz kılarken Rasûlullah -sallallahu aleyhive sellem-‘e sâlatu selâm getirmek bize meşru kılınmıştır. Ebû Mesûd el-Bedrî -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bişr b. Sad, Ya Rasûlullah! Sana nasıl salâtü selâm getireceğiz? diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- biraz sustu ve sonra şöyle buyurdu: “Allâhumme salli âlâ Muhammedin ve âlâ âli Muhammed, kemâ salleyte âlâ âli İbrâhim ve bârik âlâ Muhammedin ve âlâ âli Muhammed, kemâ bârekte âlâ âli İbrâhîm, inneke hamîdün mecîd: (Allah’ım! İbrâhim’in âline rahmet ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de rahmet et. Allah’ım! İbrâhim’in âline hayır ve bereket lutfettiğin gibi Muhammed’e ve âline de hayır ve bereket ihsan et. Şüphesiz sen övülmeye lâyık ve yücesin.) deyiniz.”[157]
Allah’ım Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e, ailesine, tertemiz pak sahabelerine, kıyamete kadar güzellik üzerine onlara tabi olanlara tam ve kâmil bir şekilde sâlatu selam et, bereket ver ve onlara nimetler bahşet.
- Bazı dualar ve onların fazileti:
- Uyumadan önce yapılan dua:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Biriniz yatağına yatacağı zaman elbisesinin bir ucuyla yatağını silkelesin. Çünkü yatağından ayrıldıktan sonra oraya hangi zararlı şeyin girdiğini bilemez. Sonra da şöyle desin; “Rabbim! Sen’in isminle yatağıma yattım, yine Sen’in isminle yatağımdan kalkarım. Eğer uykuda canımı alacaksan, bana merhamet edip bağışla! Şayet hayatta bırakacaksan, iyi kullarını muhafaza ettiğin gibi beni de fenalıklardan koru!”[158]
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Berâ b. Âzib -radıyallahu anh-‘a şöyle demiştir: “Uyumak istediğin zaman namaz abdesti gibi abdest al. Sonra sağ yanın üzerine yat ve şöyle dua et: “Allah’ım! Kendimi Sana teslim ettim, işimi Sana havale ettim, yüzümü Sana çevirdim. (Rızanı) isteyerek ve (azabından) korkarak sırtımı Sana dayadım, Sana sığındım. Sana karşı yine Senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin Peygambere iman ettim. Eğer bu duayı yapıp yattığın gece ölürsen, fıtrat üzere ölürsün. En son sözün bu dua olsun. Ölmez de sabaha çıkarsan hayra kavuşursun.”[159]
- Sıkıntıların giderilmesi ve borcun ödenmesi için yapılan dua:
Ali -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre, sözleşmeye bağlı bir köle: “Sözleşme bedelini ödemekten aciz kaldım, bana yardım et” dedi. Ali -radıyallahu anh- da ona şu karşılığı verdi: “ Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in bana öğretmiş olduğu bazı duaları sana öğreteyim mi? “Sebîr Dağı kadar büyük bir borcun olsa bile, Allah onu sana kolayca ödetir.” Şöyle dua et: “Allah’ım beni haramlarından uzaklaştır, helal olana kanaat ettir. Lütfunla beni kimseye muhtaç etme.”[160]
Enes b. Malik -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallalahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Allah’ım sıkıntıdan üzüntüden, acizlikten, tembellikten, cimrilikten, borcun belimi bükmesinden ve insanların bana tahakkümünden sana sığınırım.”[161]
- Kur’an-ı Kerim’i okumak:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.}[162]
İbn Mesûd -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim, Kur’an-ı Kerim’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, “Elif, Lam, Mim” bir harftir demiyorum; bilâkis Elif bir harftir, Lam bir harftir, Mim de bir harftir.”[163]
Abdullah b. Amr b. El-Âs -radıyallahu anhuma-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kur’an okuyup, ezberleyen kimseye (kıyamet günü) şöyle denecektir: Oku ve yüksel, dünyada tertîl ile okuduğun gibi burada da tertîl ile oku. Şüphesiz senin merteben, okuduğun son ayettir.”[164]
Kur’an-ı Kerim’i okurken bize yakışan tertîl üzere, manasını düşünerek acele etmeden, öğüt alarak ve hükümlerini hayatımıza geçirerek okumaktır. Zira Allah Teâlâ kitabında şöyle buyurmaktadır: { Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.}[165]Buradaki emir kalıbı ve ardından gelen mastar kipi bu emrin vacip olduğunu ifade eder.[166]
Abdullah b. Mes’ûd -radıyallahu anh- şöyle demiştir: "Yüce Allah'ın “Ey iman edenler” çağrısını duyduğun zaman kulaklarını aç ve can kulağıyla onu dinle. Çünkü bu çağrıdan sonra O, ya hayırlı bir işi sana emrediyordur, ya da seni kötü bir şeyden sakındırıyordur.”[167]
Kur’an-ı Kerim okumanın, Bakara ve Âl-i İmrân surelerini okumanın fazileti hakkında Ebû Umâme -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i şöyle buyururken işittim: “Kur'an-ı Kerim'i okuyun. Zira Kur'an, kendini okuyanlara kıyamet günü şefaatçi olarak gelecektir. Zehraveyn'i yani Bakara ve Âl-i İmrân surelerini okuyun! Çünkü onlar kıyamet günü, iki bulut veya iki gölge ya da saf tutmuş iki grup kuş gibi gelecek, okuyucularını müdafaa edeceklerdir. Bakara suresini okuyun! Zira onu okumak berekettir, terk etmek ise pişmanlıktır. Büyücüler, onu elde etmeye muktedir olamazlar."[168]
Cuma günü Kehf suresi okumanın fazileti hakkında Ebû Said el-Hudri -radıyallahu anh-‘dan rivayet edilen hadiste, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim, cuma günü Kehf suresini okursa, o kimse için iki cuma arası nurlu olur.”[169]
İhlas suresi okumanın fazileti hakkında Ubey b. Ka’b -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “ Kim İhlas suresini okursa, Kur'an-ı Kerim’in üçte birini okumuş olur.”[170]
Kur’an-‘ı Kerim’i, hakkını vererek okuma hususunda insanlar iki çeşittir:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır. Birisi okuduğu için diğeri de zorlandığı içindir.”[171]
Genel olarak Kur’an okuyan kimseler ecir ve sorumluluk bakımından üç kısımdır:[172]
- Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan, tecvit ve kıraat kurallarını uygulayan kimse bunun için sevap kazanır.
- Kur’an’ı okurken zorluk çeken, düzgün okumayı bilen ancak harfler diline zor geldiği için ya da Arap olmadığı için sahih bir şekilde okuyamayan kimse de sevap kazanır.
Fasih Arapça ve doğru kıraat öğrenme konusunda kibirlenip öğrenmeyerek, Acem ağzı ile okuyan kimse bundan dolayı günahkâr olur.
- Tecvit öğrenmenin vacip oluşu:
İlim ehlinden tecvidin vacip olduğunu söyleyen âlimler delil olarak Abdullah b. Mes’ûd -radıyallahu anh-‘ın bir adama Kur’an okuttuğu esnada bu kişi {Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler,}[173] ayetindeki uzatmaları yapmayınca, Abdullah b. Mes’ûd, “Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bize bu ayeti böyle okutmadı,” demiştir. Bunun üzerine bu adam, Ey Ebû Abdurrahman nasıl okuyayım? dediğinde, Abdullah b. Mes’ûd ayetteki “Lil-fukarâi vel-Mesâkîni” diyerek uzatmaları yaparak oku[174] demiştir. Bu durumu delil olarak gösterirler.
- Kur’an-ı ezberlemenin ve bazı surelerin fazileti:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem –şöyle buyurmuştur: “Kalbinde Kur'an'dan hiçbir şey bulunmayan kimse harap ev gibidir.”[175]
Bazı surelerin ezberlenmesinin fazileti:
Kehf suresinin ilk ayetlerini ezberlemenin fazileti hakkında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kehf suresinin başından on ayet ezberleyen kimse deccalden korunmuş olur.”[176] Allah bizi ve sizi onun fitnesinden muhafaza eylesin.
Mülk suresinin fazileti hakkında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kur’an’da otuz ayetten ibaret bir sure bir adama şefaat etti; neticede o kişi bağışlandı. (O sure: Tebârekellezî biyedihi’l-mülk’dür.)”[177]
Yatmadan önce Âyete’l-Kürsî’nin okunmasının fazileti hakkında Ebû Hureyre -radıyallahu anh- Ramazanda zekât mallarının muhafazasına memur kılındığını aktarıp şu rivayeti zikreder… “Uyumak için yatağına yattığında Âyete’l-Kürsî’yi oku. Sabaha kadar Allah tarafından muhafaza için üzerinde koruyucu melekleri bulunur ve asla sana şeytan yaklaşamaz”[178]
İbn Mes’ûd -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Her kim Bakara suresinin son iki ayetini geceleyin okursa ona yeter.” Amener rasulü bi ma ünzile ileyhi mir rabbihı vel müminun.[179]
- Sadakalar:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükâfat da vardır.}[180]
Hadisi şerifte “Sadaka burhandır”[181] diye buyrulmuştur. Sadaka burhandır kulu cimrilikten ve eli sıkı olmaktan arındırır. Aynı zamanda bu, Allah’ın infak edenlere verdiklerinden daha hayırlısını bahşedeceğine, kıyamet gününde bol sevap ile karşılık vereceğine kulun duyduğu güveni gösterir ve kıyamet gününde kulu cehennem ateşinden korur. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Yarım hurma ile de olsa, cehennemden korunmaya çalışın!”[182]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim, helâl kazancından bir hurma kadar sadaka verirse – ki Allah, helâlden başkasını kabul etmez– Allah o sadakayı sağı ile kabul eder. Sonra onu dağ gibi oluncaya kadar, herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi, sahibi adına büyütür.”[183]
Kıyamet gününde kullar arasında hesap görülene kadar kişi sadakasının gölgesinde olacaktır. Ukbe b. Âmir -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i şöyle buyururken işittim:“Kıyamet günü insanlar arasında hüküm verilinceye kadar, kişi sadakasının gölgesinde olacaktır.”[184]
Ayrıca, samimi olarak malından infak eden kimse Rahman’ın arşının gölgesinde olacaktır. Yedi sınıf insanı Allah Teâlâ hiçbir gölgenin bulunmadığı günde arşının gölgesinde gölgelendirecektir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sadakasını samimi bir şekilde veren kimse hakkında şöyle buyurmuştur: “Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse”[185]
Sadaka vermek ile sıkıntıda ve darda olanın sıkıntısı giderilir, borçlu olup ödeyemeyenin borcuna yardım edilir, ihtiyacı olup isteyene yardımcı olunur, yoksulun ihtiyacı görülür, fakire ve ihtiyaç sahibine şefkat olur, dul ve yetimlerin ihtiyaçları giderilir.
Sadaka vermenin fazileti çok büyüktür. Sadaka verenler için Allah Teâlâ katında çok büyük ecirler vardır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: {Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.}[186] Allah Teâlâ en az on katından yedi yüz katına kadar ve dilediği kimseler için cömertliği ve keremi ile kat kat fazlasını verir.
Sadaka veren kimse için melekler dua eder. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her günün sabahında iki melek iner. Bunlardan biri: Allah’ım! Malından infak edenin yerine yenisini ver! Diye dua eder. Diğeri ise: Allah’ım! Cimrilik edenin malını yok et! diye beddua eder.”[187]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Sadaka vermek, maldan eksiltmez.”[188]
Sadaka vermek sadece mal ile sınırlı olmayıp daha kapsamlıdır. Enes -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman, bir ağaç diker yahut bir şey eker de ondan bir kuş ya da bir insan veya bir hayvan yerse, mutlaka bu onun için sadaka olur.”[189]
Ebû Zer -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre bazı sahabeler: Ey Allah’ın Rasûlü! Zenginler bütün sevapları alıp götürüyorlar. Zira bizler gibi namaz kılıyor, oruç tutuyor ve ayrıca mallarının fazlasından da sadaka veriyorlar, dediler. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Allah size sadaka verme imkânı bahşetmedi mi (sanıyorsunuz)? Her tesbih sadaka, her tekbir sadaka, her tahmid sadaka, her tehlil sadakadır. İyiliği emretmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Hatta (her) birinizin eşiyle yatması bile sadakadır” buyurdu. Ey Allah’ın Rasûlü, cinsel arzusunu tatmin eden kişi bundan dolayı sevap kazanır mı? dediler. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Bu istek ve ihtiyacını haram yoldan giderseydi, günah olmayacak mıydı? Helâl ve meşrû yoldan gidermesinde de elbette sevap vardır” diye buyurdu.[190]
Said b. Ebî Burde’nin babasından, onun da dedesinden rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Sadaka vermek her Müslümanın görevidir.” Bunun üzerine şayet sadaka verecek bir şey bulamazsa? dediler. “El emeği ile çalışıp hem kendisine faydalı olur, hem de (kazandıklarından) tasadduk eder” diye buyurdu. Buna gücü yetmez (veya iş bulamaz) ise? diye sordular. “Darda kalana, ihtiyaç sahibine yardımda bulunur” diye buyurdu. Ardından, buna da gücü yetmezse? dediler. “İyilik yapmayı tavsiye eder” diye buyurdu. Bunu da yapamazsa? dediler. “Kötülük yapmaktan uzak durur. Bu da onun için sadakadır” diye buyurdu.[191]
- Yemek yedirmek ve oruçlu kimseye iftar ettirmenin fazileti:
Yemek yedirmek Yüce Allah’ın takvalı ve salih kullarının özelliğidir. Allah Teâlâ bu konu hakkında kitabında şöyle buyurmuştur: {Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.}[192] Aynı zamanda yemek yedirmek cennete girmeye bir vesiledir. Abdullah b. Selam -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Medine’ye geldiklerinde insanlar ona doğru koşuştular. O'nu görmek için ben de halkın arasına katıldım. O’nun yüzünü gördüğüm an onun yalancı bir kimse olmadığını anladım. Ondan duyduğum ilk söz şu olmuştu: “Ey İnsanlar! Selam'ı aranızda yayın, yemek yedirin, akraba ziyareti yapın, insanlar uykuda iken namaz kılın ki, selametle cennete giresiniz.”[193]
Günümüzde yemek yedirmeye bir örnek olarak, oruçlu kimselere iftar vermek sayılabilir.
- Oruçlu kimseye iftar vermenin fazileti:
Müslümanların birbirlerine karşı şefkat sahibi olmalarının bir göstergesi de ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermeleridir. Müslüman bir şahsiyet oruç tutan bir kardeşini gördüğünde acaba iftarda yiyecek bir şeyi var mı? diye araştırıp bakması gerekir. Günümüzde, fakir olan ülkelerde yaşayan birçok kardeşimizin iftar sofralarında yiyecek bir şeyler bulamadığını görüyoruz. Bundan dolayı bazı dernek ve yardım kuruluşları hayır sahibi kimselerin destekleri ile oruçlu kimselere iftar programları düzenlemektedir.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu hadisi ile ashabını ve tüm Müslümanları bu büyük amele teşvik ettiğine şahit oluyoruz: “Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, oruçlu kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.”[194] Bu fazilet genel olup farz ve nafile oruçları kapsamaktadır. Aynı zamanda su, hurma ikram ederek veya insanların hoşuna giden güzel yemekler ile oruçlu kimselere iftar veren kimseler de bu ecri elde edebilirler.
Kendisine iftar yemeği ikram edilen kimsenin sofra sahibi için dua etmesi müstehaptır. Abdullah b. Zübeyr -radıyallahu anhuma-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sahabelerden birisinin evinde iftar ettiğinde şöyle dua etmiştir: “Sofranızda oruçlular iftar etsin. Yemeğinizi iyi insanlar yesin. Melekler size dua etsin."[195]
- Salih anne baba olmak:
Anne babanın düzgün olması çocuklarının da düzgün olması için önemlidir. Çocuklar iyi özellikleri, güzel ahlâk ve karakterini anne babalarından alırlar. Çocuğun dünya ve ahirette mutlu olmasında anne babasının rolü büyüktür. Evladını Allah’a itaat eden bir çocuk olarak yetiştirirseler o çocuk dünya ve ahirette kurtuluşu elde eder. Şayet evlatlarını Allah’ı inkâr etmek ve günah üzerine yetiştirirseler o çocuk dünya ve ahirette bedbaht olur. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi yahut Hıristiyan veya Mecûsî yapar.”[196]
Aynı zamanda anne ve babanın çocukları için yapacakları bir iyilik de cennette yükselmelerine ve makamlarının âli olmasına sebep olmalarıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir.}[197]
Anne babanın salih kimseler olmasının faydası çocuklarına dünyada da dönmektedir. Yüce Allah Kehf suresinde, anne babasının salih olmaları sebebiyle altında iki yetime ait hazine bulunan ve yıkılmak üzere olan duvarı Hızır -aleyhisselam-‘a tutturup, yeniden inşa etmesini emretmiş ve bu hazineyi onlar için koruduğunu haber vermiştir. Bu hazineyi bırakan kimsenin o iki yetimin yedinci kuşaktan dedeleri olduğu zikredilir.[198]
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da salih bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.}[199]
Kendimiz ve hanımlarımızın salih kişiler olması konusunda gayret göstermemiz gerekir. Böylece hem dünyada hem de ahirette afiyete ulaşalım ve aile bireylerimiz salih kimseler olsun.
- Vefat ettikten sonra ölüye hasenat olarak dönen ameller:
- Salih evlat:
Yüce Allah'ın bir kimseye bahşettiği en büyük nimetlerden birisi de o kişiye takvalı salih bir zürriyet bağışlamış olmasıdır. Nitekim bahşedilen bu zürriyet, ibadetlerde anne babasına yardımcı olur, iyilik yapmada ve ihsanda bulunmada onlara tabi olur, cennette yüksek makama ulaşmalarına sebep olur. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: ''Allah cennette kulunun derecesini yükseltir. Kul merak eder sorar, ey Yüce Rabbim, benim halim belli. Ne oldu da derecem yükseldi der. Ona çocukların senin için istiğfar ettiler de derecen yükseldi, denilir.''[200]
Yüce Allah kitabında Müminlerin şunları elde edeceğini haber vermiştir: {Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından salih olanlarla
beraber Adn cennetlerine girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler.}[201]
Melekler salih olan anne babalar ile Mümin evlatların birbirlerine kavuşması için dua ederler. Yüce Allah meleklerin şu şekilde dua ettiklerini aktarmıştır: {Tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru.Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.}[202]
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- kişi öldükten sonra salih evladının yaptığı duanın kişinin ardından kesintiye uğramayan amellerden biri olduğunu zikretmiştir. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “İnsan ölünce, üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifade edilen ilim, arkasından dua eden hayırlı evlât.”[203]
- Kendisinden istifade edilen ilim:
Sapkın olan kimselerin kendisi ile hidayet bulması, gafil olanların gaflet uykusundan uyanması, ilim öğrenmek isteyen kimsenin öğrendikçe gayretinin artması, cahil olan kimsenin cehaletin karanlığından onunla aydınlanması ve peygamberlerin geriye bıraktığı miras olması, ilmin faziletlerindendir.
Ebû'd- Derda -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i söyle buyururken işittim: “Kim ilim için yola çıkarsa Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler, hoşnutluklarından dolayı ilim talebesine kanatlarını serer. Sudaki balıklara varıncaya kadar yer ve gök ehli âlim kişinin bağışlanması için Allah’a yakarır. Âlimin, âbide üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Kuşkusuz âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler miras olarak ne altın ne de gümüş bırakmışlardır; onların bıraktıkları yegâne miras ilimdir. Dolayısıyla kim onu alırsa büyük bir pay almış olur.”[204]
Burada söz konusu olan ilim, şeri ilimlerdir. İbn Mes‘ûd -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i şöyle buyururken işittim: “Allah bizden herhangi bir şeyi işiten ve işittiği gibi de tebliğ edip başkalarına aktaran kişinin yüzünü ak etsin. Nice tebliğ edilen kişi benden işiterek tebliğ edenden daha anlayışlı ve kavrayışlı olabilir."[205]
Muaviye b. Ebî Süfyân -radıyallahu anhuma-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Allah kimin için hayır dilerse onu dinde fakih (anlayış sahibi) kılar."[206]
Allah Teâlâ katında âlimlerin değeri çok büyüktür. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"}[207]
Başka bir ayeti kerimede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah içinizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin.}[208]
İlmi yaymanın yollarından bazıları:
Kitap, broşür, risale, kaset, İnternet, ilim halkaları, televizyon, uydu kanalları, dergiler, gazeteler, okullar, İslami merkezler inşa etmek bu yollardan bazılarıdır.
Bu yollarla elde edilecek sevap, kişinin bu konudaki katkı ve katılımına göre değişir. Bazen bu sevaba telif etmek, bazen bunu neşredip dağıtmak, ya da masraflarına ortak olmak ile ulaşılır.
Faydalı ilim kapsamına giren bazı hususlar:
Kur’an-ı Kerimi ve ilimlerini, sünnet, hadis, fıkıh ve ibadetler ile ilgili ilimleri, bunları anlamaya yardımcı olan nahiv ve vb. Arap dili ile ilgili ilimleri ve bunun dışında Müslüman kimsenin din ve dünyası ile ilgili faydalanacağı diğer ilimleri öğretmek. Şüphesiz şeri ilimlerin öğrenip, öğretilmesi daha önceliklidir.
- Sadaka-i câriye:
Sadaka-i câriye, tekrar tekrar yapılan ve insanların bundan faydalandığı her türlü hayır işleridir. Bundan dolayı senin için sevabı ve ecri de tekrarlanır, bu sadaka devam ettiği sürece ecri ve sevabı da devam eder.
Allah’a hamd olsun günümüzde çokça yapılan ve yaygın olan sadaka-i câriye hükmünde ameller vardır. Bununla ilgili örnek olarak şunları verebiliriz: Camiler inşa etmek, su kuyuları açmak, ağaç dikmek, fakir ülkelerde mesleki eğitim kursları ve vakıflar açmak gibi faaliyetlerde bulunmak. Son saymış olduğumuz iki tür hayır, çok sayıda ihtiyaç sahibi insana sürekli bir gelir sağlamakta ve faydalı meslekler edindirmekte olması sebebiyle en hayırlı sadaka türleri arasındadır.
Hayır işleyen, ve bu konuda hırslı olan ayağına gelen bu fırsatı geri çevirmeyip değerlendiren kimseye müjdeler olsun. Cabir b. Abdullah -radıyallahu anhuma-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Kim (Allah rızası için) orman tavuğunun yuvası kadar veya daha küçük bir mescit inşa ederse, Allah da ona cennette bir ev (köşk) bina eder."[209]
Osman b. Affan -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i şöyle buyururken işittim: "Her kim Allah Teâlâ için (ravilerden Bükeyr bununla Allah'ın rızasını kastederek dediğini sanıyorum, dedi) bir mescit inşa ederse Allah Teâlâ da ona cennette bir ev inşa eder."[210] İbn İsa rivayetinde şöyle demiştir: "Onun benzerini cennette inşa eder." Nitekim Yüce Allah evleri olarak vasıflandırdığı camileri imar edenleri iman ile niteleyerek şöyle buyurmuştur: {Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimselerdir.}[211]
Mescitlerin imar edilmesi iki türlü olur. En doğrusunu Allah bilir.
Birincisi: Hakiki manada binasını inşa etmek, restore etmek, bakım ve onarımını yapmak. İkincisi ise; camilerde namaz kılmak, temizliğine özen göstermek, ihtiyaçlarını gidermek için infakta bulunmak, Kuran ve zikir/ilim halkaları tesis etmek. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah'ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah'ı anmaktan alıkoymadığı birtakım adamlar vardır.}[212]
- İnsanlara tebessüm etmek:
Cabir b. Abdullah -radıyallahu anhuma-'dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kardeşini güler yüzle karşılamak bir iyilik olduğu gibi, kendi kabından ihtiyacı olan bir şeyi kardeşinin kabına boşaltmak da bir iyiliktir ve sadaka sevabı kazandırır.”[213] Ebû'd- Derda -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır.”[214]
Tebessüm etmek sevginin bir göstergesi, kardeşinin seni dost kabul etmesi, gönlünü sana açması ve kalbinin sana güven duymasıdır. Bundan dolayı her zaman saf ve sevgi dolu, tek vücut oluruz. Numan b. Beşir -radıyallahu anh-‘ın hadisinde rivayet ettiği gibi hakiki manada Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in vasfettiği kimseler gibi oluruz: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”[215] Böylece sadaka sevabını, kardeşlerini sevmeyi ve onların da sana olan sevgisini elde etmiş olursun.
- Hediye vermek:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bana bir koyunun inciğe kadar ayağı hediye edilse kabul ederim, böyle bir yemeğe davet edilsem icabet ederim.”[216]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- olumsuz bir sebep olmadığı sürece hediyeyi kabul eder ve reddetmezdi. Sa'b b. Cessame -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e bir tane yabani eşek/zebra hediye ettim. Bunu kabul etmeyip reddetti ve benim yüzümde beliren üzüntüyü farkedince şöyle buyurdu: "Bunu, ihramda bulunduğum için sana geri çeviriyorum."[217] Başka bir rivayette “Hediyeleşiniz ki, birbirinize olan muhabbetiniz artsın.” diye buyurulmuştur. Hediye ile kardeşinin kalbini telif eder, sevgisini kazanırsın ve kalbindeki haset gider. Hediyeleşmek kardeş, komşu, arkadaşlar arasında olur. Aişe -radıyallahu anha- komşularına hediye edeceği zaman hangisine hediye edeceğini sorardı. Aişe –radıyallahu anha- “Ey Allah'ın Rasûlü, benim iki komşum var. Bu ikisinden hangisine daha öncelik vereyim, ikram edeyim? diye sorduğunda, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Sana kapısı en yakın olana.”[218] diye buyurmuştur.
- Müslümanın diğer Müslüman kardeşi üzerindeki hakkı:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye katılmak, davete icabet etmek ve aksırana dua etmek.”[219]
Başka bir rivayette de Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Karşılaştığın zaman ona selâm ver, seni dâvet ederse icabet et, senden nasihat isterse ona nasihat et, aksırınca Allah’a hamdederse yerhamukellah (Allah, sana rahmet etsin) de, hastalandığında onu ziyaret et ve öldüğü zaman cenazesinin ardından git.”[220]
- Selamı yaymak ve selamı almak
Yüce Allah’ın Es-Selam ismi Esma’ul- Hüsna’dandır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O kendisinden başka hak ilah olmayan, hüküm sahibi, mukaddes, esenlik veren, güvenliğe kavuşturan, gözetip koruyan, güçlü, buyruğunu her şeye geçiren, gerçekten ulu olan Allah'tır.}[221]
Selamlaşmak, cennete girmek ve Müslümanlar arasında muhabbetin yayılmasına vesiledir. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Uyguladığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”[222]
Selam vermek, cennet ehlinin selamlaşmasıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah’a kavuşacakları gün Müminlere yönelik esenlik dileği “Selâm”dır.}[223]
Melekler cennetin kapısında Mümin kulları selam ile karşılarlar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: “Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi, ebedî kalmak üzere buraya girin.}[224]
Melekler cennette Müminlerin yanına girdiklerinde şöyle derler: {Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: Size selâm olsun.}[225]
Verilen selamı alırken, aynısı ile ya da daha iyisi ile almamız emredilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin.}[226]
- Hapşıran kimseye yerhamukellah demek:
Ebû Musa el-Eşâri -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “ Sizden birisi hapşırdığında Allah’a hamd ederse, ona “Yerhamukallah” deyin. Eğer Allah’a hamd etmezse “Yerhamukallah” demeyin.”[227]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz hapşırdığı zaman, “el-hamdulillah/Allah’a hamd olsun)” desin. Yanındaki arkadaşı da ona “Yerhamukellah /(Allah sana rahmet etsin)” desin. Hapşıran da (tekrar) “Yehdîkumullahu ve yuslihu bâlekum /Allah, size de hidayet versin ve işinizi düzeltsin kalbinizi ıslah etsin) desin."[228] Böyleye hapşıran da ona Yerhamukallah diyende duanın bereketine nail olmuş olur. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konudaki bir sünneti de hapşırdığında yüzünü eli ya da elbisesi ile kapamak ve fazla ses çıkarmamaya özen göstermektir.[229]
- Hasta ziyaretinde bulunmak:
Ali -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i şöyle buyururken işittim: “Bir Müslüman, hasta olan bir Müslüman kardeşini sabahleyin ziyarete giderse, yetmiş bin melek akşama kadar ona dua eder. Eğer akşamleyin ziyaret ederse, yetmiş bin melek onun için sabaha kadar dua eder. Ve o kişi için cennette toplanmış meyveler de vardır.”[230]
Sevbân -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim, hasta birisini ziyarete gittiğinde, dönünceye kadar cennet hurfesi/yemişi içindedir.”[231]Müslim’deki başka bir lafızda ise: “ Müslüman kardeşini ziyaret ederse” olarak gelmiştir.
- Cenazeye katılmak:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim, sevâbına inanarak, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek bir Müslümanın cenazesi ile birlikte gider ve namazı kılınıp gömülünceye kadar beklerse, her biri Uhud Dağı kadar olan iki kîrât sevapla döner. Kim de cenaze namazını kılar, defnolunmadan önce ayrılırsa bir kîrât sevapla döner.”[232] Abdullah b. Ömer -radıyallahu anh- bu hadisi duyduğunda şöyle demiştir: “Muhakkak birçok kîrât kaçırdık.”[233]
- Hak uğrunda din kardeşine yardımcı olmak:
Enes b. Mâlik -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Din kardeşin zalim de, mazlum da olsa ona yardım et.» Bir adam: Ya Rasûlallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz? dedi. Peygamber Efendimiz: «Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir.”[234] diye buyurmuştur.
Bu hadisten hak üzere yardımlaşmanın iki türlü olduğunu anlıyoruz:
Birincisi: Hakkını alana kadar gücümüz ölçüsünde zalime karşı mazlumun yanında durarak ona yardım etmektir. Bu bizzat yanında bulunarak, maddi imkân sağlayarak veya onun için dua ederek olur. Bu hususta büyük bir ecir vardır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kul, din kardeşine yardım ettiği sürece, Allah da onun yardımcısıdır.”[235] Başka bir hadiste de Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim bir Müminin dünyevi sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir.”[236]
Şahsi olarak ona yardımcı olmak, nüfuzunu kullanarak, aracı olarak, ırzını savunarak, onu müdafaa ederek yapılır. Maddi olarak yardımcı olmak ise nakdi yardım yaparak, mesleğinde gelişmesi için yardımcı olarak ya da onun başarılı olması, sıkıntı ve tasalarından kurtulması için hayır duasında bulunarak olur. Özellikle dua hususunda Ebûd-Derda -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “ Bir kimse din kardeşine hayır dua ettikçe, yanında bulunan görevli bir melek ona, ‘duan kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin.’ diye dua eder.”[237]
İkincisi: Kardeşin eğer zulüm eden birisi ise onu yapmış olduğu zulümden engelleyerek, karşısında durarak ve onun için hidayet ve salih bir kimse olması için dua ederek ona yardımcı olabilirsin. Bu yardımlaşma toplumun tamamının güveni ve zararı def etmek için gereklidir. Hatta bunun sonunda haddi aşmaları ve düşmanlarını ortadan kaldırmak için onlarla savaşılması gerekirse savaşılır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Eğer Müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah’ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.}[238]
Bu şekilde fitne engellenir, adalet tesis edilir ve toplumun bütün fertleri arasında eşitlik kurulur ve insanlar arasında huzur ve güven hâkim olur. Güçlü olanların haddi aşarak zayıf olanlara karşı haddi aşmaları engellenir. İslam’ın bu yönlendirmesi ışığında Ebû Bekir es-Sıddik -radıyallahu anh- yöneticinin yönetilenler üzerindeki yolunu şu sözleri ile resmetmiştir: “Güçsüz olanınız (şayet haklı ise) hakkını alıncaya kadar benim yanımda güçlüdür. Güçlü olanınız (haksız ise), hak sahibi kendisinden hakkını alıncaya kadar benim yanımda güçsüzdür.”
- Yoldan eziyet veren şeyin kaldırılması ve temizlik:
Ebû Mâlik el-Eşari -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Temizlik imanın yarısıdır.”[239]Taharet temizliktendir ve her ikisinin de İslam dininde yeri büyüktür. Yoldan eziyet veren şeyleri kaldırmak imanın en alt mertebesidir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “ İman yetmiş küsur şubedir. En üst mertebesi "La ilahe illallah" demektir. En alt mertebesi ise insanlara eziyet verecek şeyi yoldan kaldırmaktır.”[240]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki ben, yolun ortasında insanlara eziyet vermekte olan bir ağacı kesmesi sebebi ile cennette nimetlenerek gezinen bir kimse gördüm.”[241]
Yine Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir adam yolda yürürken yol üzerinde bir diken dalı buldu ve onu yoldan uzaklaştırdı. Bu sebeple Allah ondan hoşnut oldu ve onu bağışladı.”[242]
- Borcunu ödemeye imkânı olan kimseye vakit tanımak ve imkânı olmayan kimsenin de borcunu affetmek:
Ebû Katade el-Ensâri -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Kim, Allah'ın kendisini kıyamet gününün sıkıntısından kurtarmasını isterse, darda olana nefes aldırtsın veya onu tamamen bağışlasın."[243]
İnsanlara borç verip sonrada verdiği borcu almaktan vazgeçen kimse ile ilgi Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "İnsanlara borç para veren bir adam vardı. O hizmetçisine şöyle derdi: Darda kalmış bir fakire vardığında onu affediver; umulur ki Allah da bizim günahlarımızı affeder. Nihayet o kişi Allah'a kavuştu ve Allah onu affetti."[244]
Huzeyfe -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Melekler, sizden önceki nesillerden bir adamın ruhunu (ölümden sonra) kabzettiler. Ona: Hayır namına bir şey yapmış mıydın? diye sordular. Adam: Hayır, diye cevap vermişti. Melekler: Biraz düşün, hatırlamaya çalış! dediler. Adam: İnsanlara borç verirdim de hizmetçilerime onlardan güç durumda olanların borçlarını ertelemelerini, varlıklı olanlara da müsamaha göstermelerini emrederdim, demişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ, o kulunu affetti.”[245]
- Allah’a davet etmek:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah'a çağıran, salih amel işleyen ve: "Şüphesiz ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?}[246]
Yüce Allah'ın dinine davet etme sorumluluğu büyük bir görevdir. Bugün birçok Müslüman bu görevi ihmal etmektedir. İnsanların hak dini İslam’ı öğrenip hidayet bulmasında davet büyük bir kapıdır. İslam’ın nurunu dünyanın dört bir yanına ulaştırmaktır. İslam daveti sadece gayrimüslimlerin hidayeti ile sınırlı değildir. Bu davet bazı Müslümanların doğru din anlayışını öğrenmeleri, şirk, hurafe, sapkınlık ve bidatleri terk etmeleri için de gereklidir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- davetçilerin önderi ve örnek bir şahsiyet olduğu için onu örnek almamız gerekir. Kavmini şirki reddetmeye ve yalnızca Allah Teâlâ’ya ibadet etmeye davet etmiştir. Sonra, Hudeybiye’de Kureyşli müşriklerle anlaşmış kabilelerinin liderlerini ve Arap Yarımadası’nın civarında bulunan devletleri İslam’a davet etmeye başlamıştır.Bundan dolayı krallara ve kabile reislerine hak daveti ulaştırmaları için elçiler göndermiştir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Allah Teâlâ’nın emrine uyarak her daim şefkat ve yumuşak huylu olmayı benimsemiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.}[247]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den sonra ashabı, onu örnek alarak İslam yeryüzünde hâkim olana ve nuru çağlarımızı aydınlatıncaya kadar Yüce Allah'ın şu buyruğunu kendilerine şiar edinmişlerdir: {De ki: "İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah'a çağırırız. Allah'ın şanı yücedir. Ben, Allah'a ortak koşanlardan değilim."}[248]
Günümüzde birçok İslam ülkesinde cehalet yayılmıştır. Doğu ve batıdaki gayrimüslimler arasında İslam’ın hakkıyla bilinmemesi ve karalanmasından bahsetmiyorum bile. Bundan dolayı gücü yeten her Müslümanın maddi ya da manevi yardım ederek İslam’ı yayması ve bu mübarek davet yolunda tüm çabasını harcaması farzdır.
- Bir kimsenin hidayetine vesile olmak ve güzel bir hayır yolu açmak:
Allah’a davetin doğrudan etkilerinden biri de insanları İslam’a yöneltmektir. Ne mutlu Allah’ın muvaffak kıldığı ve insanların hidayetine sebep olan kimselere. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hayber’in fethinde Ali -radıyallahu anh-‘a şöyle buyurmuştur: “Allah'a yemin ederim ki, senin sayende Allah'ın bir tek kişiye hidayet vermesi senin için, kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır.”[249]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in kastı, hedefin ganimet ve dünya malını elde etmek olmamalıdır. Asıl önem verdiğin husus, insanların İslam dinine girmesine vesile olmaktır. Allah’ım, bizi doğru yola ve hidayete erdir. Bizi sapan ve saptıranlardan eyleme.
Bir kimsenin doğru yola hidayetine, Rahman’a itaat etmesine yol göstermenin veya gayrimüslimlerin İslam’a davet edilmesinin kıyamet günü karşılığı olarak büyük ecirler vardır.
Değerli kardeşim, ilim sahibi olmadığın yahut bir fırsat bulamadığın ya da uygun bir yol göremediğin için direk olarak insanların hidayetine vesile olamasan da Yüce Allah’ın ülkemizde özellikle gayrimüslimleri İslam dinine davet etmek için ya da Müslümanların ahvalini takip etmek için kurulmuş “İslam Farkındalık Merkezleri” ve “ Yardım Kuruluşları ve Derneklerine” katkıda bulunabilirsin. Böylece iki kat ecre erişmiş olursun. Çünkü senin sayende veya senin elinden hidayete ulaşan kimsenin amellerinin sevabının bir mislide sana verilir. Cerir b. Abdullah -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim, İslam’da iyi bir çığır açarsa, o kimseye bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey eksilmez.”[250]
İbn Mes’ûd -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim bir hayra (iyiliğe) vesile olursa o kimseye hayrı yapan kimsenin ecri gibi ecir vardır.”[251]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim, hidayete davet ederse, o yola girenlerin bütün sevapları ona da yazılır, ona tabi olanların ecrinden bir şey eksilmez.”[252]
Hidayete davet araçları arasında daha önce faydalı ilimler bölümünde bahsedildiği gibi kitap, kaset ve benzeri materyallerin dağıtılmasının yanı sıra, dünyanın dört bir köşesinde Allah'ın dinine davet eden davetçilere maddi destekte bulunabilirsin. Onların elinden hidayet bulan kimselerin sevabına da böylece o davetçiler ile birlikte nail olursun.
- Kadının kocasına itaat etmesi:
Abdullah b. Ebî Evfa -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kadın kocasına olan hakkını eda etmedikçe Rabbine olan hakkını eda edemez.”[253]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kadınlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Kadın beş vakit namazını kılar, bir ay (Ramazan) orucunu tutar, namusunu muhafaza eder ve kocasına itaat ederse, kendisine, Rabbi’nin cennetine hangi kapısından girmek istersen gir denilir.”[254]
Kocaya itaat etmek, dini kurallara uyulduğu sürece aile mutluluğunun temeli ve aile müessesinin devamlılığını sağlar. Allah’a isyan edilen işlerde kocaya itaat edilmez. Aile gemiye benzer, koca da bu geminin kaptanıdır. Geminin düzgün yol alabilmesi için kaptana itaat edilmesi gerekir. Aile fertleri ile istişare ederek sorumluluğu üzerine alır.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur : {Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. Saliha kadınlar, itaatkârdırlar. Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri (hakları), kocasının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. }[255]
Kadının kocasına itaat etmesi ile ilgili Ummu Seleme -radıyallahu anha-'dan rivayet edilen şu hadis yeterince konuyu açıklamaktadır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak ölürse, mutlaka cennete girer.”[256]
Rabbinin cennetine ve rızasına erişen, kocasına itaat eden saliha kadına müjdeler olsun.
- Kişinin kendisine ve ailesine faydalı olacak dualar:
- Eve girerken yapılan dua:
Ebû Mâlik el-Eşari -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Senden hayırlı girişler (girilen yerin hayrını) ve hayırlı çıkışlar (çıkılan yerin hayrını) istiyorum. Allah'ın adıyla girdik, Allah'ın adıyla çıktık. Yüce Rabbimiz Allah'a tevekkül ettik."[257]
Cabir b. Abdullah -radıyallahu anhuma-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir kimse evine girirerken ve yemek yerken Allah Teâlâ’yı anarsa, şeytan (kendi arkadaşlarına) “Size burada gece yiyecek bir yemek ve yatacak bir yer yok” der. Eğer bir kimse eve girerken Allah’ı hatırlamazsa, şeytan (arkadaşlarına) “Gece kalacağınız bir yer var” der. O kimse yemek vaktinde Allah’ı anmazsa şeytan arkadaşlarına, “Gece kalacak yer ve yiyecek yemek buldunuz." der.[258]
Değerli kardeşlerim! Allah’ı zikrederek ve dua ederek evlerimize girelim ki, şeytan ve avenelerinin şerrinden evlerimizi koruyalım. Yüce Allah bizi ve sizi şeytanların şerrinden her daim korusun. Âmin.
- Kişinin eşiyle cinsel ilişkiden önce yapılan dua:
İbn Abbas -radıyallahu anhuma-'dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Biriniz eşiyle birleşeceği zaman, ‘Bismillâh, Allâhumme cennibne’ş-şeytâne ve cennibi’ş-şeytâne mâ razaktenâ: Allah’ım! Şeytanı bizden ve bize vereceğin çocuktan uzaklaştır’ derse ve bu beraberlikten çocukları olursa, şeytan ona zarar veremez.”[259]
Böylelikle daha ilk günden itibaren salih bir tohum ekilmiş, büyümüş ve gelişmiş olur, dünya ve ahirette salih kimselerden yazılır. Allah'ın izniyle güzel meyveler verir ve Yüce Allah'ın salih kullarından olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Şeytan) İçlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım dedi.}[260]
Bu kimseler şeytanın şerrinden ve hilelerinden kurtulmuş kimselerdendir.
- Allah için birbirini sevip ziyaret etmek:
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi sınıf insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır. Bunlardan biri, birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insandır."[261]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’dan merfû olarak rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Adamın biri, bir başka köydeki (din) kardeşini ziyaret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi. Adam, meleğin yanına gelince, melek: "Nereye gidiyorsun?" dedi. Adam: "Şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum" cevabını verdi. Melek: "O adamdan elde etmek istediğini bir menfaatin mi var?" dedi. Adam: "Yok hayır, ben onu sırf Allah rızası için severim; onun için ziyaretine gidiyorum," dedi. Bunun üzerine melek: "Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim," dedi.[262]
Muâz -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’i şöyle buyururken işittim: “Allah Teâlâ; “Benim rızâm uğrunda birbirlerini sevenler için, peygamberlerin ve şehitlerin bile imreneceği nurdan minberler vardır.”[263]
Ebû İdris el-Havlânî -rahimehullah-’ın şöyle söylediği nakledilmiştir: “Dımaşk mescidine girmiştim. Bir de ne göreyim, güleç yüzlü bir delikanlı ve başına toplanmış bir grup insan. Bunlar bir konuda görüş ayrılığına düştüler mi hemen o delikanlıya başvuruyor ve fikrini kabulleniyorlardı. Bu gencin kim olduğunu sordum. “Bu kişi Muâz b. Cebel -radıyallahu anh-‘dır. ” dediler. Ertesi gün erkenden mescide koştum. Baktım ki o genç benden evvel gelmiş namaz kılıyor. Namazını bitirinceye kadar bekledim, sonra önüne geçerek selâm verdim ve: “Allah’a yemin ederim ki ben seni seviyorum,” dedim. O, “Allah için mi seviyorsun?” dedi. “Evet Allah için, dedim.” O yine: “(gerçekten) Allah için mi seviyorsun?” dedi. “Evet,( gerçekten) Allah için seviyorum, dedim. Bunun üzerine elbisemden tutarak beni kendisine doğru çekti ve şöyle dedi: Kutlarım seni. Zira ben Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’i şöyle buyururken dinledim: “Allah Teâlâ, “Sırf benim için birbirini seven, benim rızam için toplanan, benim rızam uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızam için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hak ederler.”[264]
- Toplumsal yardım ve dayanışma faliyetleri:
- Yetimi kollayıp gözetmek:
Yetim, buluğ çağına ermeden anne babasını ya da ikisinden birisini kaybedene denir. Yetim çocuk, iyiliğe, şefkate, sevgiye, merhamete herkesten çok ihtiyaç duyar. Kimi zaman nafaka, yardım ve desteğe ihtiyaç duyar. Rahmet Peygamberi Muhammed –sallallahu aleyhi ve sellem- yetimlere sahip çıkmaya ve onlara özen göstermeye teşvik etmiştir. Sehl b. Sad -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Bir yetimi himâye eden kimse ile ben, cennette şöylece beraber olacağız” diye buyurdu ve işaret parmağıyla orta parmağını, aralarını biraz aralayarak, gösterdi.”[265]
Bu çok büyük bir fazilettir. Böylece yetim, toplumun kendisini koruyup kolladığı ve özen gösterdiği bir kimse olur. Yetime sahip çıkan kimse de Naim cennetlerinde Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e komşu olur ve bu makama ulaşır. İbn Battâl -rahimehullah- şöyle demiştir: “Bu hadisi duyan kişinin cennette Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e komşu olabilmesi için bununla amel etmesi gerekir. Ahirette bundan daha faziletli bir makam yoktur.”[266]
Yetimlere şefkatli davranmaya teşvik eden başka bir hadiste Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir kimse sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap yazılır...”[267]
Allah'ım yetimlerimize karşı bizleri merhametli kıl ve ihsanınla onları koyurup gözet.
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah - sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Dul ve yoksulların işlerine yardım eden kimse, Allah yolunda cihat etmiş gibi sevap kazanır.” Hadisin ravisi Rasûlullah - sallallahu aleyhi ve sellem'in “O kimse tıpkı geceleri durmadan namaz kılan, gündüzleri hiç ara vermeden oruç tutan kimse gibidir” buyurduğunu da sanıyorum.” demiştir.[268]
- Hayvanlara merhamet:
Ebu Hureyre -radıyallahu anh-dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir adam, yolda giderken çok susadı. Sonunda bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: 'Bu köpek de benim gibi çok susamış.' deyip hemen kuyuya indi, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışını övdü ve günahlarını affetti." Rasûlullah'ın yanındakilerden bazıları: "Ey Allah'ın Rasûlü! Yani bize hayvanlara (yaptığımız iyilikler) için de ecir mi var?" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Evet! Her ciğer (sahibi) canlıya yapılan iyilikte bir ecir vardır." diye buyurdu.[269]
Hayvanlara bile özen ve ilgi göstermeyi emreden bu din ne kadar da muhteşemdir.
Bu konu ile ilgili İbn Mes'ûd -radıyallahu anh- şöyle demiştir: “Bir yolculukta Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile beraberdik. O, tuvalet ihtiyacını gidermek için yanımızdan uzaklaştı. Bu sırada biz iki yavrusu olan küçük bir kaya kuşu gördük, yavruları aldık. Kuş yavrularını kurtarmak için çırpınmaya başladı. Tam bu sırada Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- geldi ve: “Bu kuşu yavrularını almak suretiyle kim tedirgin etti? Verin ona yavrularını!” diye buyurdu. Bir kere de yaktığımız karınca yuvasını gördü ve: “Karıncaları kim yaktı?” diye sordu. "Biz yaktık.’’ deyince şöyle buyurdu: “Gerçek şu ki, ateşle azap etmek, ateşin yaratıcısından başka hiç kimse için uygun ve meşru değildir.” diye buyurdu.[270]
Aynı şekilde Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kurban olarak kestiğimiz hayvanı da keserken ona eziyet etmememizi emretmiştir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Allah her bir şey üzerine iyilik yazdı. Öldürdüğünüz zaman öldürmeyi iyi yapınız, boğazladığınız zaman da boğazlamayı iyi yapınız. Sizden biriniz bıçağını keskinleştirsin ve hayvanını rahatlatsın."[271]
- Allah yolunda cihat etmek ve nöbet tutmak:
Sehl b. Sad -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda bir gün hudut nöbeti tutmak, dünyadan ve dünya üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır.”[272]
Selmân el-Fârisî - radıyallahu anh- Rasûlullah - sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle buyururken işittim demiştir: "Bir gün ve bir gece hudut nöbeti tutmak, gündüzü oruçlu gecesi ibadetli geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Şayet kişi bu nöbet esnasında vazife başındayken ölürse, yapmakta olduğu işin ecri ve sevabı kıyamete kadar devam eder, şehit olarak rızkı da devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerinden güven içinde olur."[273]
Ebû Umâme el-Bâhilî –radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Dört sınıf insan vardır ki, öldükten sonra da ecirleri devam eder. Bunlar, Allah yolunda nöbet tutan kişi, ilim öğretip öğrettiği ilimle amel edildiği sürece ecri devam eden kişi, sadaka-i câriyede bulunup bu devam ettiği sürece ecrini alan kişi ve arkasında kendisine dua eden salih bir evlat bırakan kimsedir.”[274]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Cihat tozu ile cehennem dumanı asla bir araya gelmez.”[275]
Cihat etmek ile düşmanın şerri def edilir, Müslümanların kutsalları müdafaa edilir, İslam daveti dünyanın dört bir yanına yayılır ve İslam’ın nuru yeryüzünün her yerine ulaşır. Yüce Allah cihat etmek ve imtihan ile temiz ile pis olanı birbirinden ayırır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Yoksa siz; Allah, içinizden cihat edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?}[276]
Yüce Allah’ın katında şehitlerin büyük bir makamı vardır. Onlar Allah’ın katında diri olup rızıklandırılırlar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.}[277]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Allah Teâlâ’nın şehitler için hazırladığı değerli şeyleri şöyle zikretmiştir: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.”[278]
Cihat etmek, ya mal ile ya da beden ile veya her ikisi ile olur. Cihadın en üstünü de budur. Mal ile cihat etmek kolaylığı ve yapılabilirliği bakımından beden ile cihat etmeye her daim tercih edilir. Herkes bedeni ile güç yetirememekten dolayı ya da düşmanların olduğu yere gitmeye yol bulamadığı için canı ile cihat etmeye güç yetiremeyebilir. Bunun için mal ile cihat etmek her zaman daha yaygın olmuştur. Özellikle Müslümanlar günümüzde birçok düşman ile imtihan olunmaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Müminlerden özür sahibi olmaksızın (cihattan geri kalıp) oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihat edenleri, derece itibariyle, cihattan geri kalanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah (Müminlerin) hepsine de en güzel olanı (cenneti) vadetmiştir. Ama mücahitleri büyük bir mükâfat ile kendi katından dereceler, bağışlanma ve rahmet ile cihattan geri kalanlara üstün kılmıştır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.}[279]
Yüce Allah’tan dünyanın dört bir yanında cihat eden kardeşlerimize yardım etmesini, İslam’ı ve Müslümanları güçlü kılmasını niyaz ederim. Âmin.
Cihat etmek, Yüce Allah’ın kitabında zikrettiği kazançlı bir ticarettir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Hiç şüphesiz Allah, Müminlerden cennet karşılığında canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah'ın Tevrat'ta da İncil'de de Kur'ân'da da üstlendiği gerçek bir vaattir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? O halde yaptığınız bu alış verişten dolayı sevinin. İşte büyük kurtuluş budur.}[280]
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size? Allah’a ve peygamberine iman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.}[281]
Cihat etmek, Allah’ın kula hidayet etmesine bir vesiledir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Bizim uğrumuzda cihat edenler (var ya), biz mutlaka onları yollarımıza hidayet ederiz. Şüphesiz Allah, ihsan edenlerle beraberdir.}[282]
Cihat etmek, dünyadan ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Sabah ya da akşam, Allah yolunda (yapılacak) bir sefer, dünyadan ve içindekilerden daha hayırlıdır!”[283]
- Bir Müslüman’ın sahip olması gereken övgüye değer özellikler:
- Güzel ahlâk:
Ebûd-Derda -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde Mümin kulun terazisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.”[284] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Hayırlınız, ahlâkı güzel olanınızdır.”[285]
Güzel ahlâk cennete girmeye vesile olur. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e: İnsanları cennete en fazla götürecek şey nedir? diye soruldu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Takvalı olmak ve güzel ahlâktır” diye buyurdu.[286]
Aişe -radıyallahu anha-'dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i şöyle buyururken işittim demiştir: “Muhakkak ki Mümin, güzel ahlâkı sayesinde (gündüzleri) oruç tutan (geceleri) namaz kılan kimsenin derecesine erişir.”[287]
Güzel ahlâklı olan kimse kıyamet gününde Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e en yakın olacaktır. Cabir -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “İçinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde bana en yakın olacak olanlar, ahlâkı en güzel olanlarınızdır.”[288]
Yüce Allah, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-‘i şu buyruğu ile övmüştür: {Sen elbette üstün bir ahlâka sahipsin.}[289]
Aişe -radıyallahu anha- kendisine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in ahlâkı sorulduğunda şöyle demiştir: “ Onun ahlâkı Kur’andır.”[290]
Abdullah b. Mes’ûd -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisi hakkında şöyle buyurmuştur: “Beni Rabbim terbiye etti, terbiyemi de pek güzel kıldı.”[291]
Değerli kardeşlerim! Dünya ve ahirette mutluluğu elde etmek için Peygamberlerin efendisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in ahlâkını kendine örnek al.
Şair Ahmet Şevki ahlâkın ümmetler üzerine dikkat çekmek için şöyle demiştir:
Milletler var oldukları sürece ahlâka sahiptirler.
Kaygıları giderse ahlâkları da gider.
Şimdi de, Müslüman şahsiyette bulunması gereken güzel bazı ahlâki değerlerden bahsedelim.
- Sabırlı olmak:
Sabırlı olmak büyük bir ahlâktır. Allah'ın salih kullarının izlediği bir yoldur. Yakup -aleyhisselam-‘ın oğulları Yusuf’u kurt yedi iddiasında bulundukları zaman Allah Teâlâ onun kıssasını aktararak şöyle buyurmuştur: {Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah'tır.}[292]
Aynı şekilde Yakup -aleyhisselam-‘ın oğulları küçük kardeşleri (Bünyamin) olmadan Mısır’dan döndüklerinde şöyle demiştir: {Yakup, "Nefisleriniz sizi bir iş yapmağa sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.}[293]
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- ve ashabının -Allah onlardan razı olsun- izlediği yol budur. Kureyş kabilesi onlara eziyet edip azap ettiklerinde Allah Teâlâ kitabında onları şu şekilde vasfetmiştir: {Zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.}[294]
Sabredenler, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu buyruğunu özümseyen kimselerdir: “Müminin hayranlık verici bir hali vardır ki, onun her işi hayırdır. Bu hal, Müminden başka hiç kimsede bulunmaz. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.”[295]
Ubey -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Allah yolundaki Mümine isabet eden her yorgunluk, hastalık, sıkıntı, üzüntü, keder, hatta ayağına batan diken bile, günahlarına kefaret olur.”[296]
Sabır üç çeşittir:
- Allah'a itaat etmekte sabırlı olmak: Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.}[297]
- Allah'ın haram kıldıklarına karşı sabırlı olmak: “Kim Allah rızası için bir şeyi terk ederse, Allah ona daha hayırlısını verir.”
- Allah'ın kader olarak tayin ettiği hususlara karşı sabırlı olmak: Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aitiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.}[298]
- Tartışmayı terk etmek:
Ebû Ümâme el-Bâhilî -radıyallahu anh-’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Haklı bile olsa çekişip didişmeyen kimseye cennetin kenarında bir köşk verileceğine ben kefilim. Şakadan bile olsa yalan söylemeyen kimseye cennetin ortasında bir köşk verileceğine ben kefilim. Güzel ahlâklı kimseye de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine ben kefilim.”[299]
Bundan dolayı Yüce Allah, Rasûlü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e en güzel şekilde mücadele etmesini emretmiştir: {Onlarla en güzel şekilde mücadele et.}[300]
Aynı şekilde ehl-i kitap ile tartışırken de durum böyledir. Allah Teâlâ, Musa ve kardeşi Harun –aleyhimesselam-‘a Firavun’u Allah’ın dinine davet etmelerini emrettiğinde şöyle buyurmuştur: {Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar.}[301]
- Hilm/Alçakgönüllü ve ağırbaşlı olmak:
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-, Eşec b. Abdilkays ile görüştüğünde ona: "Sende Yüce Allah'ın sevdiği iki haslet var. Biri hilim, diğeri de ağırbaşlılıktır."[302]
- Verilen sözü tutmak:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.}[303]
Kurtuluşa ermiş Müminler ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: {Müminler muhakkak kurtuluşa ermişlerdir.}[304] Allah Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmuştur: {Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.}[305]Başka bir ayette ise şöyle buyrulmuştur: {söz verdiklerinde sözlerini yerine getiren}[306] Aynı ayetin devamında ise Müminler hakkında {İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.}[307]
Allah Teâlâ, antlaşmalara riayet etmenin önemi ve yerine getirilmesinin gerekliliğinden ötürü, kendileri ile anlaşma yapılıp barış sözü veren müşriklere Mescid-i Haram'da dört ay boyunca kalmalarına izin verip şöyle buyurmuştur: {Yeryüzünde dört ay daha dolaşın.}[308]
Bu ayetin akabinde Yüce Allah şöyle buyurmuştur: {Ancak kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklerden size karşı herhangi bir eksiklik yapmayan ve aleyhinize kimseyle yardımlaşmayanlar müstesnadır. Onlarla olan antlaşmanızı belirlenmiş süreye kadar devam ettirin.}[309]
Allah Teâlâ’ya verilen sözün yerine getirilmesi gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Anlaşma yaptığınız zaman Allah'ın ahdini yerine getirin ve pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü Allah'ı üzerinize kefil gösterdiniz.}[310]
- Doğruluk:
İbn Mes‘ûd -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında Sıddık/doğru sözlü olarak yazılır.”[311]
Dürüst ve doğru olmanın faydalarından birisi de kulu dünya ve ahirette kurtarmasıdır. Tebük Gazvesine katılmayan üç kişinin kıssası doğruluğun dünyadaki faydasına güzel bir örnektir. Allah Azze ve Celle, İsa -aleyhisselam-'ın kıyamet günündeki durumunu bize şu sözleri ile aktarmaktadır: {Allah, şöyle diyecek: "Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür." Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır.}[312]
Doğru ve dürüst olmak aynı zamanda nefsin huzur bulmasını sağlar. Hasan b. Ali -radıyallahu anhuma-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Zira doğruluk, gönle huzur, yalan ise kuşku verir.”[313]
- Gıyret/Kıskançlık:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Sa'd b. Ubade'nin bu kıskançlığına şaşırıyor musunuz? Allah'a yemin ederim ki ben, Sa'd'dan daha kıskancım, Yüce Allah da benden daha kıskançtır."[314]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Allah kıskançtır. Allah'ın kıskanması, Müminin Allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır."[315]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Allah’ın haramları çiğnendiğinde sinirden yüzü kızarırdı. Müslümanın, Allah'a, Rasûlüne, Allah’ın dinine, hükümlerine, ümmetin âlimlerine karşı tam bir genel gıyrete sahip olması gerekir. Ailesine, hanımına ve çocuklarına karşı ve Allah'ın düşmanları tarafından ayaklar altına alınan Müslümanların mukaddesatına karşı özel bir gıyreti olması gerekir.
Bundan dolayı kalbinde kıskançlık duygusu ölen kimsede bir hayır yoktur. Tıpkı felçli bir kimse gibidir. Ayağına batırılan iğneyi de dikeni de hissetmez.
- Merhametli olmak, ana babaya iyilik ve itaat etmek:
Herkese karşı merhametli olmak gerekir. Hatta hayvanlara karşı bile merhametli olmak gerekir.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir kadın ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme girdi. Hayvanı hapsettiğinde ona bir şey yedirmemiş, içirmemiş, yerdeki haşereleri yemesine bile izin ve imkân vermemişti.”[316]
Kalbinde merhamet bulunmayan kişinin cezası budur. Allah yardımcımız olsun.
Usame b. Zeyd -radıyallahu anhuma-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Allah ancak rahmetli kullarına merhamet eder.”[317]
Allah Teâlâ, Müminleri birbirlerine karşı merhametli olarak vasfetmiş ve şöyle buyurmuştur: {Muhammed, Allah'ın Rasûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler.}[318]
Abdullah b. Amr b. El-Âs -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Müslüman topluluk hakkında şöyle buyurmuştur: “Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüze saygı göstermeyen bizden değildir.”[319]
Şefkatli olmanın sevabı çok büyüktür. Bu hususta Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah Teâlâ, hoşgörülü kimseye bahşettiği şeyi, sert kaba olana ve hoşgörüsü bulunmayanlara vermemiştir.”[320]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- merhametli bir kalbe sahip, fakire, dula ve yetimlere karşı çok şefkatliydi, ihtiyaç sahibi ve kendisinden bir şey isteyeni asla geri çevirmezdi.
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-, torunu Hasan -radıyallahu anh-’ı öpmüştü. Bunun üzerine Akra‘ b. Hâbis: “Benim on tane oğlum var, fakat bunlardan hiçbirini öpmedim, ” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz,”[321] diye buyurdu.
Aişe -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Çölde yaşayan bedevîlerden bir grup Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in huzuruna geldiler ve: “Siz çocuklarınızı öpüyor musunuz? diye sordular. Peygamber Efendimiz de: “Evet,” diye buyurdu. Onlar: “Fakat biz, Allah’a yemin ederiz ki, onları öpmüyoruz,” dediler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- “Allah sizin kalblerinizden merhamet duygusunu çıkarıp almışsa, ben ne yapabilirim ki!” [322] diye buyurdu.
Yine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "İnsanlara merhamet etmeyen kimseye Allah da merhamet etmez."[323]
- Ana babaya itaat edip hürmet etmek:
Allah Teâlâ kalbimize çocuklarımıza karşı fıtrattan olan bir rahmet koymuştur. Bundan dolayı ana babayı, çocuklarına karşı şefkat ve merhametli olmaya teşvik eden birçok delil bulunmaktadır. Bununla birlikte evlatları tarafından ana babaya iyilik edip itaat etmek, özellikle de yaşlanıp bakıma muhtaç olduklarında onlara karşı şefkat, merhamet göstermek ile ilgili de birçok delil bulunmaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı. }[324]
Allah Teâlâ başka bir ayeti kerime de şöyle buyurmuştur: {İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur.}[325]
Allah Teâlâ bir diğer ayette de şöyle buyurmuştur: {Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır.}[326]
Salih bir Müslüman, kendisi, anne babası ve çocukları için dua eder. Çünkü bu dua, Allah'ın yeryüzündeki halifeleri olan âdemoğlunun güvenliğini fitnelerden korur. Bununla Allah Teâlâ'nın maksat ve muradına uygun bir şekilde kâinat inşa edilmiş olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: "Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler kıl. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım."}[327]
Anne baba hürmet edilmeyi en çok hak eden kimselerdir. Bir adam Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e: Kendisine en iyi davranmam gereken kimdir? diye sordu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: «Annen!» diye buyurdu. Adam: Ondan sonra kimdir? diye sordu. «Annen!» diye buyurdu. Adam: Ondan sonra kim gelir? diye sordu. «Annen!» diye buyurdu. Adam tekrar: Sonra kim gelir? diye sordu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: «Baban!» diye cevap verdi.[328]
Yüce Allah kendisine şükredilmesi ile ana babaya teşekkürü bir arada zikrederek şöyle buyurmuştur: {(İşte onun için) insana şöyle emrettik: "Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır."}[329]
Ana babamıza ne kadar iyilikte bulunursak bulunalım onların bizim üzerimizdeki hakkının bir kısmını bile ödiyemeyiz. Abdullah b. Ömer bir adamın, sırtında annesini taşıyarak Kâbe’yi tavaf ettiğini görmüştür. Bu kişi Abdullah b. Ömer’i karşısında görünce: “Ey İbn Ömer! Ne dersin annemin hakkını ödemiş oldum mu, böyle bir hizmetle ona olan borcumu ödedim mi?” diye sormuştur. Abdullah b. Ömer, adama: “Hayır! Onun doğum esnasında çektiği sancılardan birini dahi karşılayamadın.” demiştir.
Ana babaya iyilik edip itaat etmek Allah’ın izniyle kişiyi tehlikelerden kurtaran salih amellerdendir. Hadiste mağarada mahsur kalan üç kişinin kıssası hakkında salih amelleri ile Allah'a dua ettikleri haber verilmiştir. Onlardan birisi Allah Teâlâ’ya şöyle dua etmiştir: Allah'ım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Birgün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım; onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Süt kabı elimde sabah namazı vaktine kadar uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler.Rabbim! Şayet ben bunu senin rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al! diye yalvardı. Kaya biraz daha aralandı.[330]
Ana babaya iyilik edip itaat etmek direk cennete girmeye vesile olan bir ameldir. Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun”[331]
Onlara verdiğimiz sözü tutmak, maddi anlamda onların ihtiyaçlarını görmek ana babaya iyilik edip itaat etmek kapsamına girer. Aişe -radıyallahu anha-’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’e bir adam: Annem ansızın öldü. Öyle sanıyorum ki, şayet konuşabilseydi, sadaka verilmesini vasiyet ederdi. Şimdi ben onun adına sadaka versem, sevabı ona ulaşır mı? diye sordu. Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- de: “Evet” diye buyurdu.[332]
- Sıla-i rahim/ Akrabalık bağını korukmak:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: Yüce Allah yaratacağı mahlûkatı yaratıp onlarla ilgili yaratma işini tamamladığı zaman, akrabalık bağı şöyle demiştir: Burası, akrabalık bağlarını kesmekten sana sığınanların makamıdır” dedi. Rahmân: “Evet, öyledir. "Sen, seninle bağını muhafaza edenlere benim de bağımı devam ettirmemden; onu kesenlerden benim de onu kesmeme razı olmaz mısın?” diye buyurdu.[333]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: Yâ Rasûlallah! Benim akrabam var. Ben kendilerini ziyaret ediyorum, onlar bana gelip gitmiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara anlayışlı davranıyorum, onlar bana kaba davranıyorlar, dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: Eğer dediğin gibi isen, akrabana sıcak kül yediriyor gibisin. Şayet bu şekilde davranmaya devam edersen, onlara karşı senin yanında Allah Teâlâ’nın görevlendireceği bir yardımcı dâimâ bulunacaktır.”[334]
Akrabalık bağlarını koruyup gözetmek rızkın artmasına ve ömrün uzamasına vesile olur. Enes -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kim, rızkının genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim (akraba ziyareti) yapsın.”[335]
- Gözleri harama bakmaktan korumak, hicap/örtünme ve izin almak:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar.}[336]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, Ali -radıyallahu anh-‘a hitaben şöyle buyurmuştur: “İlk bakışa ikinci bakışı ekleme. Çünkü birincisi senin lehinedir, ikincisi ise senin lehine değildir.”[337]
Allah Teâlâ gözlerin harama bakmasını engellemek adına, Müslüman kadının değerini ve saygınlığı korumak, şehvet ve kötülük bataklığına sapmaktan tüm toplumu korumak için Müslüman kadınlara başörtüsünü farz kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve Müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.}[338]
Bir yere girerken izin almak ve bakışları haramdan korumak kişiyi iffetli kılar, kalbi arındırır ve Rabbin rızasını elde etmeyi sağlar. Bakışlar zinanın habercisidir. Kişinin başına sağa sola rahatsız eden bakışlarından dolayı nice bela ve musibetler gelmiştir.
Şair şöyle demiştir:
Her olayın başlangıcı bakışlardır
Genelde yangınlar önemsemeyen kıvılcımla başlar.
- Hayâlı olmak:
“Hayâlı olmak imandan bir şubedir.”[339] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hayâlı olmayı böyle vasfetmiştir. Nasıl ki, iman, sahibini haramlardan alıkoyar, hayâlı olmak da, sahibini rezil ve kötü nitelikler sergilemekten men eder. Bundan dolayı hayâlı olmak, imamın en küçük makamıdır. Ondan ayrılmaz bir parçasıdır. Bir kimsenin hayâlı olması ailesiyle ve yaşamış olduğu toplumdaki diğer insanlarla ilişkilerinde, sözlerinde ve davranışlarında yalnızca iyilik getirir. İmrân b. Huseyn -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Hayâlı olmak hayırdan başka bir şey getirmez.”[340]
İlk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır. Ebû Mes‘ûd Ukbe b. Amr -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!”[341]
Bundan dolayı âlimler hayâlı olmayı şu sözleri ile tarif etmişlerdir: Hayâlı olmak, kötüyü terk etmeye ve hak sahibinin hakkını ihmal etmeyi engelleyen bir ahlâktır.[342]
Hayâlı olmak, Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'in bir özelliğidir. Ebû Said -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- köşesine çekilmiş genç bir kızdan daha hayâlı idi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde biz onu yüzünden anlardık.”[343]
Hayâlı olmak, erkeklerin ahlâk ve ikili ilişkilerde saygınlığını yükselten, övülen bir özelliktir. Hayâlı olmak kadınların iffet ve değerini korumak için gerekli bir özelliktir. Hayâ, giyilen elbise gibidir. Kişi elbise giymediğinde gizlediği ayıpları ortaya çıkar. Hayâ olmadığında da kötü özellik ve ahlâk ortaya çıkar.
- İstiğfâr etmek:
Yüce Allah istiğfâr ile günah ve hataları bağışlar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onlar çirkin bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar ve günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? Onlar yaptıklarında, bile bile ısrar etmezler.}[344]
Başka bir ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kim bir kötülük yapar yahut kendine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlama dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.}[345]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in azatlı kölesi Zeyd -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Her zaman hayat sahibi ve hiç kimseye ihtiyacı olmayan, kendisinden başka hak ilah bulunmayan O yüce Allah’tan bağışlanma diler ve tevbe ederim derse, savaştan kaçmış olsa bile Allah onu bağışlar.”[346]
Enes b. Mâlik -radıyallahu anh-'dan rivayete göre şöyle demiştir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle buyururken işittim: “Yüce Allah: Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden ümit ettiğin sürece senin hatalarını bağışlarım ve hiç aldırış etmem. Ey Âdemoğlu! Senin günahların göğün bulutlarına ulaşsa bile sen de benden bağışlanma dilesen seni bağışlarım ve hiçbir şeye aldırış etmem. Ey Âdemoğlu! Sen bana dünya dolusu kadar hatalarla gelip bana hiçbir şeyi ortak koşmamış olsan şüphesiz seni dünya dolusu bağışlanma ile karşılarım.”[347]
İstiğfâr, nefsi temizleyip arındırır ve kalbin pasını giderir. Günahlardan istiğfâr eden kimseye, “Hiç günahı olmayan kimse gibi oldun,” denir. Allah’tan bağışlanma dilemenin dünyevi faydasına gelince, bu durum nimetleri elde etmeyi ve rızkın artmasını sağlar. Allah Teâlâ, Nuh -aleyhisselam-‘ın kavmine verdiği vaat ve temennileri şöyle aktarmıştır: {"Dedim ki: Rabbinizden bağışlanma dileyin; çünküO, çok bağışlayıcıdır. (Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin. Sizi mallarla, oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin, sizin için ırmaklar var etsin.}[348]
Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisi ve Müminler için istiğfâr etmesi emredilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!}[349]
Egarr el-Müzenî -radıyallahu anh-' dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Benim de kalbime gaflet çöküyor. Ben de Allah’a günde yüz defa istiğfâr ediyorum.”[350]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-i şöyle buyururken işittim: “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’tan beni bağışlamasını diler, istiğfar (tövbe) ederim.”[351]
İbn Ömer -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir mecliste yüz defa: beni bağışla, tevbemi kabul et, şüphesiz sen tevbeleri kabul edensin, merhametlisin" dediğini sayardık.[352]
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- vefat etmeden önce kendisine istiğfâra devam etmesi emredilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Rabbine hamd ederek tesbihte bulun ve O'ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.}[353]
Aişe -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- vefat etmeden önce şu duayı çokça yapardı: “Hamd ederek seni tenzih ederim. Senden bağışlanma diler ve sana tövbe ederim.”[354]
İstiğfâr etmek, sıkıntıyı giderir ve rızkı çoğaltır. İbn Abbas -radıyallahu anhuma-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Bir kimse istiğfârı dilinden düşürmezse, Allah Teâlâ ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona beklemediği yerden rızık verir.”[355]
Yüce Allah istiğfâr edenleri sever. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah'tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.}[356]
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhive sellem- şöyle buyurmuştur: "Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki, siz hiç günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi yok eder, yerinize günah işleyip Allah’dan bağışlanma dileyecek bir millet getirir de onları bağışlardı."[357]
Yüce Allah, Müminlere Naim Cennetlerini vaat ederek şöyle buyurmuştur: {De ki: "Size, onlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır.}[358]
Onların özelliklerinden birisi de: {Seherlerde (Allah'tan) bağışlanma dileyenlerdir.}[359]
Rasûlullere iman etmedikleri ve onları tasdik etmedikleri için geçmişte yaşayan ümmetlere Allah Teâlâ dünyada ansızın azap etmiştir. Ancak Allah Teâlâ bizim ümmetimize olan merhametinden dolayı Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu ümmetin içinde yaşarken ve vefatından sonrada istiğfâr edip O'na yöneldiğimiz sürece azap indirmeyeceğine dair söz vermiştir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Oysa sen onların içinde iken, Allah onlara azap edecek değildi. Bağışlanma dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir.}[360]
Seyyidül-istiğfâr duasını bütün kalbiyle ihlaslı bir şekilde gündüz ya da akşam olmadan yapan ve akabinde ölen kimse cennetlik olur. Şeddâd b. Evs -radıyallâhu anh-’dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. İbâdete lâyık senden başka hak ilah yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum. Ezelde sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden sana sığınırım. Bana lutfettiğin nimetleri yüce huzurunda minnetle anar, günahımı itiraf ederim. Beni affet; şüphe yok ki günahları senden başka affedecek yoktur.”[361]
Sevbân -radıyallahu anh- şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- selam verip namazdan çıkınca üç defa istiğfâr eder ve “Allâhümme ente’s-selâm ve minke’s-selâm tebârekte yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm: Allah’ım selâm sensin. Selâmet ve esenlik sendendir. Ey azamet ve kerem sahibi Allah’ım, sen hayır ve bereketi çok olansın” derdi. Hadisin râvilerinden biri olan Evzâî’ye: “İstiğfâr nasıl yapılır? diye sorulunca: Estağfirullah, estağfirullah diyerek yapılır, dedi.”[362]
Selam verdikten sonra istiğfâr etmenin sebebi, namazda meydana gelebilecek herhangi bir hata veya eksiklikten dolayıdır.
Rabbimiz noksanlık, hata, unutma ve yanılmaktan dolayı senden bağışlanma diler ve sana tövbe ederiz. Âmin.
[2] Hadis sahihtir. Tirmizi (413) ve Nesaî (465) Namaz Bölümünde, İbn Mâce (1425) Namazın İkame Edilmesi Bölümünde rivayet etmiştir.
[3] Kütüb-i Sitte rivayet etmiştir.
[5] Buhârî, Sulh (2697), Müslim, Akdiye (1718), Ebû Dâvûd, Sünne (4606), İbn Mâce (14).
[6] Ebü'ş-Şeyh, İsfahan tarihinde, Taberî, Evsat’ta, Beyhakî, Şuabu'l-îmân’da tahriç etmiştir. Elbânî isnadının sahih olduğunu söylemiştir.
[8] Buhârî, Rikak Bölümü (6502).
[9] Buhâri, İman Bölümü (46), Müslim (11), Ebû Dâvûd, Namaz Bölümü (391), Nesaî (458).
[11] Hadis sahihtir. Ebû Dâvûd, Namaz Bölümünde rivayet etmiştir (1031).
[14] Hadis sahihtir. Tirmizi, Zühd Bölümünde (2459) ve İbn Mâce (4260) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “El-Keyyisu” ibaresi zeki, akıllı manasına gelmektedir. “Dene nefsehu” Ahirette hesaba çekilden kendisini dünyada hesaba çeken kimse demektir.
[15] Tirmizi, Zühd Bölümünde rivayet etmiştir (2459).
[17] Müslim Taharet Bölümünde rivayet etmiştir (244), Tirmizi aynı bölümde (2).
[18] Müslim Taharet Bölümünde rivayet etmiştir (245).
[19] Müslim Taharet Bölümünde rivayet etmiştir (229). Hadiste geçen “nafile” sözü “ziyade” manasına gelmektedir.
[20] Muttefekun aleyh. Buhâri Taharet Bölümünde (136), Müslim de Taharet Bölümünde rivayet etmiştir (246).
[21] Buhâri Cuma Bölümünde(887), Nesâî Taharet Bölümünde (7) rivayet etmiştir.
[22] Hadis sahihtir. Tirmizi Taharet Bölümünde (4), Nesaî Taharet Bölümünde (5) rivayet etmiştir.
[23] Müslim Namaz Bölümünde (666) rivayet etmiştir.
[24] Muttefekun aleyh. Buhâri Ezan Bölümünde (662), Müslim Ezan Bölümünde (669) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “Nuzul” kelimesi Misafiri ağırlamak için yapılan ikram manasına gelmektedir.
[25] Müslim Namaz Bölümünde (665), Ahmet (3/332), İbn Huzeyme (451), İbn Hibbân (2042) rivayet etmiştir.
[26] Müslim Namaz Bölümünde (664), Ahmet (3/336) rivayet etmiştir.
[27] Muttefekun aleyh. Buhâri Ezan Bölümünde (651), Müslim Ezan Bölümünde (662) rivayet etmiştir.
[29] Hadis sahihtir. Ebû Davut (4986) rivayet etmiştir.
[30] Buhâri Ezan Bölümünde (636) rivayet etmiştir.
[31] Müslim Namaz Bölümünde (387), İbn Mace Namaz Bölümünde (725) rivayet etmiştir.
[32] Buhâri Ezan Bölümünde (614), Ebû Davut Namaz Bölümü (529), Tirmizi Namaz Bölümü (211), Nesai Namaz Bölümünde (278) rivayet etmiştir.
[33] Müslim Namaz Bölümünde (651), İbn Mace Camiler ve Cemaat Bölümünde (791), Nesai İmamet Bölümünde (848), Ahmed (3/344) rivayet etmiştir.
[34] Buhâri Ezan Bölümünde (645), Müslim Namaz Bölümünde (650), Nesai İmamet Bölümünde (837) rivayet etmiştir.
[35] Buhâri Ezan Bölümünde (615), Müslim Namaz Bölümünde (437), Ebû Davud Taharet Bölümünde (351), Nesâi Namaz Bölümünde (651), Tirmizi Namaz Bölümünde (499) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “en-Nida” ibaresi “Ezan” demektir. “et-Techîr” ibaresi ise “ Namaza erken gelmek” demektir.
[36] Müslim Namaz Bölümünde (440), Nesâi Namaz Bölümünde (894), Ebû Davud Namaz Bölümünde (678) rivayet etmiştir.
[37] Müslim Namaz Bölümünde (854), Nesâi Namaz Bölümünde (1663) rivayet etmiştir.
[38] Müslim Namaz Bölümünde (854), Nesâi Namaz Bölümünde (1652), İbn Mace Namaz Bölümünde (1083) rivayet etmiştir.
[39] Buhâri Cuma Bölümünde (881), Müslim Cuma Bölümünde (850), Ebû Davud Taharet Bölümünde (351) rivayet etmiştir.
[40] Hadis sahihtir. Ebû Davud Taharet Bölümünde (345), Tirmizi Namaz Bölümünde (496), İbn Mace Namaz Bölümünde (1087), Nesâi Cuma Bölümünde (1381) Ahmed (16261) rivayet etmiştir.
[41] Buhâri Cuma Bölümünde (883) rivayet etmiştir.
[42] Buhâri Ezan Bölümünde (631) rivayet etmiştir.
[43] İbn Teymiyye, el-İmân (28). Elbânî –rahimehullah- hadisin Hasen olduğunu belirtmiştir.
[44] Müslim Namaz Bölümünde (725), Tirmizi Namaz Bölümünde (416), Nesâi Namaz Bölümünde (1452) rivayet etmiştir.
[45] Hasen hadistir. Tirmizi Namaz Bölümünde (424) rivayet etmiştir.
[46] Sahih hadistir. İbn Mace Namaz Bölümünde (1164), Ebû Davud Namaz Bölümünde (1269), Tirmizi Namaz Bölümünde (427) rivayet etmiştir.
[47] Sahih hadistir. İbn Mace Namaz Bölümünde (1164) rivayet etmiştir.
[48] Sahih hadistir. Tirmizi Namaz Bölümünde (436) rivayet etmiştir.
[49] Müslim Yolcunun Namazı Bölümünde (768), Nesâi Gece Namazı ve Gündüz Nafileleri Bölümünde (1796) rivayet etmiştir.
[50] Hasen hadistir. Ebû Davud Namaz Bölümünde (1271), Tirmizi Namaz Bölümünde (430)rivayet etmiştir.
[51] Müslim Namaz Bölümünde (488), İbn Mülcih Fi İkametis-salavat ves-Sünneti Fiyha (1423), Nesâi Fit-Tatbik (1139) rivayet etmiştir.
[52] Müslim Namaz Bölümünde (489), Nesâi Fit-Tatbik (1138) rivayet etmiştir.
[53] Müslim Namaz Bölümünde (482), Ebû Davud Namaz Bölümünde (875), Nesâi Fit-Tatbik (1137) rivayet etmiştir.
[54] Müslim Namaz Bölümünde (482), Nesâi Mecidler Bölümünde (733) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “Yuhdisu” ibaresi abdestini bozmak manasına gelmektedir.
[55] Muttefekun aleyh. Buhâri Ezan Bölümünde (647), Müslim Namaz Bölümünde (649) rivayet etmiştir.
[56] İbn Mace Taharet Bölümünde (281) rivayet etmiştir.
[57] Müslim Taharet Bölümünde (251), Nesâi Taharet Bölümünde (143), Tirmizi Taharet Bölümünde (51) rivayet etmiştir.
[58] Tirmizi Namaz Bölümünde (586) rivayet etmiştir. Elbânî -rahimehullah- hadisin Hasen olduğunu belirtmiştir.
[59] Müslim Namaz Bölümünde (784) rivayet etmiştir. “Ramadat Fisal” Öğleye yakın sıcaklığı hissettiği vakittir.
[60] El-Cami'us-Sağir (1178). Elbânî –rahimehullah- hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
[61] Müslim Namaz Bölümünde (720), Ebû Davud Namaz Bölümünde (1286) rivayet etmiştir.
[62] Zâriyât Suresi: 17-18.
[63] Müzzemmil Suresi: 1-4.
[64] Müslim Oruç Bölümünde (1163), Ebû Davud Oruç Bölümü (2429), Tirmizi Namaz Bölümü (438), Nesâi Namaz Bölümü (1613) rivayet etmiştir.
[65] Muttefekun aleyh. Buhâri Teheccüd Bölümünde (1122), Müslim Sahabenin Fazileti Bölümünde (2479) rivayet etmiştir.
[66] Muttefekun aleyh. Buhâri Cihad ve Siyer Bölümünde (2480), Müslim Oruç Bölümünde (1153), Yetmiş yıl: Yani yetmiş yıl mesafesinde demektir.
[67] Muttefekun aleyh. Buhâri Oruç Bölümünde (1904), Müslim Oruç Bölümünde rivayet etmiştir.
[68] Muttefekun aleyh. Buhâri Nikâh Bölümünde (5066), Müslim Nikâh Bölümünde (1400) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “elbâe” ibaresi evlilik ve nafaka masrafları manasına gelmektedir. “Vicâe” ibaresi de şehveti kırar demektir.
[69] Zamaul-Havâcir: Sıcak günlerde oruç tutmak demektir.
[70] Buhâri Oruç Bölümünde (2004), Müslim Oruç Bölümünde (1130), Ebû Davud Oruç Bölümünde (2444), Ahmed (2644) rivayet etmiştir.
[71] Müslim Oruç Bölümünde (1134), Ebû Davud Oruç Bölümünde (2445) rivayet etmiştir.
[72] Müslim Oruç Bölümünde (1162) rivayet etmiştir.
[73] Buhâri hariç diğer Kutubu Sittede rivayet edilmiştir.
[74] Vacip olan adak orucu ve belirli bir gün belirtilmeyen vacip oruç âlimlere göre mekruhtur.
[75] Muttefekun aleyh. Buhâri Oruç Bölümünde (1985), Müslim Oruç Bölümünde (1144) rivayet etmiştir.
[76] Müslim Oruç Bölümünde (1162) rivayet etmiştir.
[77] Ahmed (8350), İbn Huzeyme ve Allame Ahmet Şakir sahih olduğunu söylemiştir.
[78] Müslim Oruç Bölümünde (1079) rivayet etmiştir.
[79] Buhâri Umre Bölümünde (1782), Müslim Hac Bölümünde (1252), Ahmed (2025) rivayet etmiştir.
[82] Zayıftır. İmam Malik Muvatta da (1/99) zikretmiştir.
[83] Buhâri Bayram Bölümünde (929), Ebû Davud Oruç Bölümünde (2438), İbn Mace Oruç Bölümünde (1727), Tirmizi Oruç Bölümünde (757) rivayet etmiştir.
[85] Müslim Yolcuların Namazı ve Kısaltılması Bölümünde (757), Tirmizi Dualar Bölümünde (3579), Ebû Davud Namaz Bölümünde (1277) rivayet etmiştir.
[86] Müslim Yolcuların Namazı ve Kısaltılması Bölümünde (758), Tirmizi Namaz Bölümünde (446) rivayet etmiştir.
[87] Hasen hadistir. Tirmizi Afv ve Afiyet Babında rivayet etmiştir.
[88] Muttefekun aleyh. Buhâri Cuma Bölümünde (935), Müslim Cuma Bölümünde (852) rivayet etmiştir.
[89] Tirmizi Namaz Bölümünde (489), Taberide aynı hadisi rivayet etmiştir. Bkz: Aynı Bölümdeki (491) numaralı hadis.
[90] Zayıf Hadis. İbn Mace Oruç Bölümünde (1753) rivayet etmiştir.
[91] Tirmizi Dualar Bölümünde (3585) rivayet etmiştir. Elbâni –rahimehullah- hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.
[92] Dârimi (2/560), Said b. Mansur (1/140), Beyhaki Şuʿabü'l-îmân (2/368) ve diğer kaynaklarda rivayet edilmiştir.
[93] Sahih hadis. İbn Mace Hac Bölümünde (3062) rivayet etmiştir.
[94] Sahih hadis. Ahmed (1475), İbn Mace Namazların İkame Edilmesi ve Sünnetleri Bölümünde (1406) rivayet etmiştir.
[95] Buhâri Mekke ve Medine’de Namazın Fazileti Bölümünde (1195), Müslim Hac Bölümünde (1390), Nesâi Mescidler Bölümünde (695) rivayet etmiştir.
[96] Buhâri Mekke ve Medine’deki Mescidlerdeki Namazın Fazileti Bölümünde (1190), Müslim Hac Bölümünde (1394), Nesâi Mescidler Bölümünde (694) rivayet etmiştir.
[98] Buhâri Mekke ve Medine’deki Mescidlerdeki Namazın Fazileti Bölümünde (1189), Müslim Hac Bölümünde (1397), İbn Mace Namazların İkame Edilmesi ve Sünnetleri Bölümünde (1409), Nesâi Mescidler Bölümünde (700) rivayet etmiştir.
[99] Sahih hadis. İbn Mace Namazın İkame Edilmesi ve Bu Husustaki Sünnet Bölümünde (1408) rivayet etmiştir.
[100] Sahih hadis. Tirmizi Namaz Bölümünde (324), İbn Mace Namazların İkame Edilmesi ve Sünnetleri Bölümünde (1411) rivayet etmiştir.
[101] Sahih hadis. İbn Mace Namazların İkame Edilmesi ve Sünnetleri Bölümünde (1412), Nesâi Mescidler Bölümünde (699) rivayet etmiştir.
[102] İlim ehli arasında bu hususta ihtilaf bulunmaktadır.
[103] Ahmed ve Ebû Davud Menasik Bölümünde (1898) rivayet etmiştir. İbn Huzeyme hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
[104] Zayıf bir isnat ile İbn Abbas -radıyallahu anhuma-‘ya nispet edilen mevkuf bir eserdir El-Mecmu Şerhu'l-Mühezzeb Lin-Nevevi (8/260).
[105] Hasen hadis. Tirmizi Dualar Bölümünde (3448).
[106] Hasen hadis. Tirmizi Dualar Bölümünde (3598) rivayet etmiştir.
[107] Müslim Dualar Bölümünde (2699), Ebû Davud Namaz Bölümünde (1455), İbn Mace Sünnet Bölümünde (225), Tirmizi Dualar Bölümünde (3378) rivayet etmiştir.
[108] Muttefekun aleyh. Buhâri Dualar Bölümü (6408), Müslim Zikir, Dua, Tövbe ve İstiğfâr Bölümünde (2689) rivayet etmiştir.
[111] Bakara Suresi: 152.
[112] Müslim Zikir ve Dua Bölümünde (2676), Tirmizi Dualar Bölümünde (3596) rivayet etmiştir.
[113] Muttefekun aleyh. Buhâri Tevhid Bölümünde (7405), Müslim Zikir, Dua, Tövbe ve İstiğfâr Bölümünde (2675) rivayet etmiştir.
[114] Müslim Mescidler Bölümünde (597) rivayet etmiştir.
[115] Muttefekun aleyh. Buhâri Humusun Farziyeti Bölümünde (3113), Müslim Zikir, Dua, Tövbe ve İstiğfâr Bölümünde (2727) rivayet etmiştir.
[116] Müslim Zikir ve Dua Bölümünde (2698) rivayet etmiştir.
[117] Ahmed rivayet etmiştir. Elbânî -rahimehullah- hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
[118] İbn Hibbân rivayet etmiştir. Hâkim hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
[119] Muttefekun aleyh. Buhâri Cenazeler Bölümünde (1273), Müslim İman Bölümünde (93) rivayet etmiştir.
[120] Sahih hadis. Tirmizi Dualar Bölümünde (3464), Nesaî Fill-yevmi ve'l leyleti (827) rivayet etmiştir.
[121] Muttefekun aleyh. Buhâri Dualar Bölümünde (6406), Müslim Zikir, Dua, Tövbe ve İstiğfar Bölümünde (2694) rivayet etmiştir.
[122] Müslim Zikir ve Dua Bölümünde (2731) rivayet etmiştir.
[124] Elbânî -rahimehullah- tahriç etmiştir, Sahihu’l-Cami' (2377).
[125] Muttefekun aleyh. Buhâri Dualar Bölümünde (6405), Müslim Zikir, Dua, Tövbe ve İstiğfâr Bölümünde (2691) rivayet etmiştir.
[126] Hasen hadis. Tirmizi Dualara Bölümünde (3462) rivayet etmiştir.
[127] Müslim Zikir ve Dua Bölümünde (2695) rivayet etmiştir.
[128] Müslim Zikir ve Dua Bölümünde (2726) rivayet etmiştir.
[129] Sahih hadis. İbn Mace Dualar Bölümünde (3867) rivayet etmiştir.
[130] Muttefekun aleyh. Buhâri Dualar Bölümünde (6403), Müslim Zikir, Dua, Tövbe ve İstiğfâr Bölümünde (2691) rivayet etmiştir.
[131] Muttefekun aleyh. Buhâri Dualar Bölümünde (6409), Müslim Zikir, Dua, Tövbe ve İstiğfâr Bölümünde (2704) rivayet etmiştir.
[132] Hasen hadis. Nesaî Fill-yevmi ve'l leyleti (397), Tirmizi Dualar Bölümünde (3433) rivayet etmiştir.
[134] Nâziat Suresi: 40-41.
[137] Mü’minûn Suresi: 57-61.
[139] Muttefekun aleyh. Buhâri Ezan Bölümünde (660), Müslim Zekât Bölümünde (1031) rivayet etmiştir.
[140] Hasen hadis. Tirmizi Cihat Bölümünde (1639) rivayet etmiştir.
[141] Hasen hadis. Tirmizi Cenazeler Bölümünde (1021) rivayet etmiştir.
[142] Buhâri Kitap Ve Sünnete Sımsıkı Sarılmak Bölümünde (7310) rivayet etmiştir.
[143] Buhâri Yemin Ve Adak Bölümünde (6656), Allah’ın yemini hakkında şöyle buyrulmuştur: {(Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir.} Meryem Suresi: 71.
[147] Âl-i İmrân Suresi: 31.
[150] Enbiyâ Suresi: 107.
[153] Müslim Namaz Bölümünde (408), Ebû Davud Namaz Bölümünde (1530), Tirmizi Namaz Bölümünde (485), Nesâi Sehiv Bölümünde (1296) rivayet etmiştir.
[154] Hasen hadis. Ebû Davud Menasik Bölümünde (2041).
[155] Sahih hadis. Ebû Davud Menasik Bölümünde (2042).
[156] Sahih hadis. Nesâi Ezan Bölümünde (678) rivayet etmiştir.
[157] Müslim Namaz Bölümünde (407) rivayet etmiştir.
[158] Muttefekun aleyh. Buhâri Dualar Bölümünde (6320), Müslim Zikir, Dua, Tövbe ve İstiğfar Bölümünde (2714) rivayet etmiştir.
[159] Muttefekun aleyh. Buhâri Dualar Bölümünde (6315), Müslim Zikir, Dua, Tövbe ve İstiğfâr Bölümünde (2710) rivayet etmiştir.
[160] Hasen hadis. Tirmizi Dualar Bölümünde (3563) rivayet etmiştir.
[161] Buhâri Dualar Bölümünde (6369), Tirmizi Dualar Bölümünde (3484) rivayet etmiştir.
[163] Sahih hadis. Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân Bölümünde (2914) rivayet etmiştir.
[164] Sahih hadis. Ebû Davud Namaz Bölümünde (1464), Tirmizi Fezâilü’l-Kur’ân Bölümünde (2914) rivayet etmiştir.
[165] Müzzemmil Suresi: 4.
[166] Bazı ilim ehli tecvit üzere okumayı vacip olarak görmemektedir. Şeyh İbn Bâz -rahimehullah- bu âlimlerden birisidir.
[167] Umdetü't-Tefsir (1/619), Ahmed Şakir sahih olduğunu söylemiştir.
[168] Müslim Yolcuların Namazı Bölümünde (804) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “El-Batelehu” ibaresi büyücüler manasına gelmektedir.
[169] Hâkim ve Beyhaki (5792) rivayet etmiştir. Elbânî -rahimehullah- sahih olduğunu belirtmiştir.
[170] Sahih hadis. Nesaî Fi ameli’l-yevmi ve'l leyleti (686) rivayet etmiştir.
[171] Muttefekun aleyh. Buhâri Kur’an Tefsiri Bölümünde (4937), Müslim Yolcuların Namazı Bölümünde (798) rivayet etmiştir.
[172] Buğyetu İbadurrahman Li-Tahkiki Tecvidi’l-Kurân, Telif/ Eş-Şeyh Muhammed b. Şahadi el-Ğûl.
[174] Said b. Mansur Sünen” adlı eserinde rivayet etmiştir. Elbânî -rahimehullah- isnadının sahih olduğunu belirtmiştir.
[175] Sahih hadis. Tirmizi, Fazâilü'l-Kur'ân Bölümünde (2913) rivayet etmiştir.
[176] Müslim Namaz Bölümünde (809), Ebû Davud Melahim Bölümünde (4323), . Tirmizi, Fazâilü'l-Kur'ân Bölümünde (2886), Nesaî Fi’l-yevmi ve'l leyleti (949) rivayet etmiştir.
[177] Ebû Davud Namaz Bölümünde (1400), Tirmizi, Fazâilü'l-Kur'ân Bölümünde (2891), İbn Mace Kur’an’ın Sevabı Bölümünde (3786), Nesaî Fi’l-yevmi ve'l leyleti (710) rivayet etmiştir.
[178] Buhâri, Fazâilü'l-Kur'ân Bölümünde (5010) rivayet etmiştir.
[181] Müslim (223), Tirmizi Dualar Bölümünde (3516) rivayet etmiştir.
[182] Muttefekun aleyh. Buhâri Zekât Bölümünde (1417), Müslim Zekât Bölümünde (1016) rivayet etmiştir.
[183] Muttefekun aleyh. Buhâri Zekât Bölümünde (1410), Müslim Zekât Bölümünde (1014) rivayet etmiştir.
[184] Ahmed (17371), Hâkim rivayet etmiştir. Elbânî -rahimehullah- hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
[185] Muttefekun aleyh. Buhâri Ezan Bölümünde (660), Müslim Zekât Bölümünde (1031) rivayet etmiştir.
[186] Bakara Suresi: 261.
[187] Muttefekun aleyh. Buhâri Zekât Bölümünde (1442), Müslim Zekât Bölümünde (1010) rivayet etmiştir.
[188] Hasen hadis. Tirmizi Zühd Bölümünde (2325) rivayet etmiştir.
[189] Buhâri Fi’l Harsi ve’l- Muz’arati Bölümünde (2320), Müslim Müsâkât Bölümünde (1553), Tirmizi Ahkâm Bölümünde (1382) rivayet etmiştir.
[190] Müslim Mescitler Bölümünde (595), Hadiste geçen “Dusûr” ibaresi mallar demektir. Bu kelimenin tekili ise “Desir” kelimesidir.
[191] Muttefekun aleyh. Buhâri Zekât Bölümünde (14454), Müslim Zekât Bölümünde (1008) rivayet etmiştir.
[193] Sahih hadis. Tirmizi Zühd Bölümünde (2485), İbn Mace Namaz Bölümünde (1334), Ahmed (24193) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “İnfecele ennasu aleyhi” ibaresi insanlar etrafına toplandı manasına gelmektedir.
[194] Tirmizi Oruç Bölümünde (3332), İbn Mace Oruç Bölümünde (1746) rivayet etmiştir.
[195] Sahih hadis. İbn Mace Oruç Bölümünde (1747) rivayet etmiştir.
[196] Muttefekun aleyh. Buhâri Cenazeler Bölümünde (1358), Müslim Kader Bölümünde (2658) rivayet etmiştir.
[198] İbn Kesir Tefsiri, Kehf Sûresi 82. ayet tefsiri.
[200] Ahmed (10618) rivayet etmiştir.
[203] Müslim Vasiyetler Bölümünde (1631),Ebû Davud Vasiyetler Bölümünde (2880), Tirmizi Ahkâm Bölümünde (1376), Nesâi Vasiyetler Bölümünde (3651) rivayet etmiştir.
[204] Sahih hadis. Ebû Davud İlim Bölümünde (3641), İbn Mace Âlimlerin Fazileti ve İlim Talebine Teşvik Bölümünde (223) rivayet etmiştir.
[205] Sahih hadis. Tirmizi İlim Bölümünde (2657), İbn Mace Sünnet Bölümünde (232) rivayet etmiştir
[206] Muttefekun aleyh. Buhâri İlim Bölümünde (71), Müslim Zekât Bölümünde (1037) rivayet etmiştir.
[209] Sahih hadis. İbn Mace Namaz Bölümünde (738), İbn Huzeyme (1292), Ahmed (2157) rivayet etmiştir. İmam Ahmed de yumurtası kadar ziyadesi bulunmaktadır. “Mahfasu katatu”: El-katatu güvercin türü bir kuştur. Hadiste geçen mahfasuha ifadesi kuşun tünediği yer ya da yuvası manasına gelmektedir.
[210] Muttefekun aleyh. Buhâri Kıble Bölümünde (450), Müslim Mescidler Bölümünde (533) rivayet etmiştir.
[213] Sahih hadis. Tirmizi İyilik ve İrtibatı Koparmama Bölümünde (1970) rivayet etmiştir.
[214] Hasen hadis. Tirmizi İyilik ve İrtibatı Koparmama Bölümünde (1956) rivayet etmiştir.
[215] Muttefekun aleyh. Buhâri Edeb Bölümünde (6011), Müslim İyilik ve İrtibatı Koparmama ve Edep Bölümünde (2586) rivayet etmiştir.
[216] Buhâri Hibe Bölümü (2568), Nesâi Velime Bölümünde (6609) rivayet etmiştir.
[217] Müslim Hac Bölümünde (1193), Ahmed (3417) rivayet etmiştir.
[218] Buhâri Hibe Bölümünde (2295) rivayet etmiştir.
[219] Buhâri Cenazeler Bölümünde (1240) rivayet etmiştir.
[220] Müslim Selam Bölümünde (2162) rivayet etmiştir.
[222] Müslim İman Bölümünde (54), Tirmizi Dualar Bölümünde (3602), İbn Mace Zühd Bölümünde (4307) rivayet etmiştir.
[225] Ra’d Suresi: 23-24.
[227] Müslim Zühd Ve Rekaik Bölümünde (2992) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “Semmitûhû” Ona Yerhamukallah deyin manasına gelmektedir.
[228] Buhâri Edep Bölümünde (6224), Ebû Davud (5033), Nesaî Fi’l-yevmi ve'l leyleti (232) rivayet etmiştir.
[229] Sahih hadis. Tirmizi Edep Bölümünde (2745). Hadiste geçen “ğadda biha savtehu” ibaresi sesini kısardı manasına gelmektedir.
[230] Hasen hadis. Tirmizi Cenazeler Bölümünde (969) rivayet etmiştir.
[231] Müslim İyilik ve İrtibatı Koparmama ve Edep Bölümünde (2568) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “Hirfetul-cenne” ibaresi meyve toplamak manasına gelmektedir.
[232] Muttefekun aleyh. Buhâri Cenazeler Bölümünde (1325), Müslim Cenazeler Bölümünde (945) rivayet etmiştir.
[233] Muttefekun aleyh. Buhâri Cenazeler Bölümünde (1324), Müslim Cenazeler Bölümünde (945) rivayet etmiştir.
[234] Buhâri İkrah Bölümünde (6952), Tirmizi Fitneler Bölümünde (2255) rivayet etmiştir.
[235] Müslim İlim Bölümünde (2699) rivayet etmiştir.
[236] Muttekekun aleyh. Buhâri Zulümler Bölümünde (2442), Müslim İyilik ve İrtibatı Koparmama ve Edep Bölümünde (2580) rivayet etmiştir.
[237] Müslim Zikir ve Dua Bölümünde (2732), Beyhaki (6224) rivayet etmiştir.
[239] Müslim Taharet Bölümünde (223) rivayet etmiştir.
[240] Muttefekun aleyh. Buhâri İman Bölümünde (9), Müslim İman Bölümünde (35) rivayet etmiştir.
[241] Müslim Eziyet Veren Şeyi Yoldan Kaldırma Bölümünde (1914) rivayet etmiştir.
[242] Buhâri Zulümler Bölümünde (2472), Müslim İmâre Bölümünde (1914), Tirmizi İyilik ve İrtibatı Koparmama Bölümünde (1958) rivayet etmiştir.
[243] Müslim Müsâkât Bölümünde (1563) rivayet etmiştir.
[244] Müslim Müsâkât Bölümünde (1562) rivayet etmiştir.
[245] Müslim Müsâkât Bölümünde (1560) rivayet etmiştir.
[246] Fussilet suresi: 33.
[249] Muttefekun aleyh. Buhâri Cihat ve Siyer Bölümünde (3009), Müslim Sahabenin Fazileti Bölümünde (2406) rivayet etmiştir.
[250] Müslim Zekât Bölümünde (1017), Nesâi Zekât Bölümünde (2554), İbn Mace Sünnet Bölümünde (203) rivayet etmiştir.
[251] Müslim Cihat Bölümünde (1893), Tirmizi İlim Bölümünde (2671), Ebû Davud Edeb Bölümünde (5129) rivayet etmiştir.
[252] Müslim Kader Bölümünde (2674), Tirmizi İlim Bölümünde (2674), Ebû Davud Sünnet Bölümünde (4609) rivayet etmiştir.
[253] Hasen hadis. İbn Mace (1853) rivayet etmiştir.
[254] Ahmed (1662) rivayet etmiştir. Muhaddis Şuayb el-Arnavût hadisin Hasen L-igayrihi olduğu söylemiştir.
[256] Hasen garip hadis. Tirmizi Emzirme Bölümünde (1161) İbn Mace (1854) rivayet etmiştir.
[257] Zayıf hadis. Ebû Davud Edep Bölümünde (5096) rivayet etmiştir.
[258] Müslim İçecekler Bölümünde (2018), İbn Hibban (819), Ahmed (14788) rivayet etmiştir.
[261] Muttefekun aleyh. Buhâri Ezan Bölümünde (660) Müslim Mescidler Bölümünde (640) rivayet etmiştir.
[262] Müslim İyilik ve İrtibatı Koparmama (2567) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “müdretecetehu” ibaresi yolu üzerinde manasına gelmektedir.
[263] Sahih hadis. Tirmizi Zühd Bölümünde (2390) rivayet etmiştir.
[264] Sahih hadis. Mâlik Muvatta' da (1711) rivayet etmiştir.
[265] Buhâri Edeb Bölümünde (6005), Ebû Davud Edep Bölümünde (5150), Tirmizi İyilik ve İrtibatı Koparmama Bölümünde (1918) rivayet etmiştir.
[266] İbn Hacer -rahimehullah- bu sözü Fethu'l-Bârî adlı eserinde ilgili hadisin şerhinde zikretmiştir.
[267] Garib hadis. Ebû Nueym, Hilyetu'l-evliyâ (8/191)
[268] Ebû Davud hariç Kütüb-i Sitte rivayet etmiştir. Hadiste geçen "Lâ yeftur" ibaresi yorulmadan manasına gelmektedir.
[269] Buhâri Edeb Bölümünde (6009) rivayet etmiştir.
[270] Sahih hadis. Ebû Davud Cihat Bölümünde (2675), Ahmed (3835) rivayet etmiştir. Hadiste geçen "el Hummeratu" ibaresi bir tür kuştur.
[271] Buhâri hariç diğer Kütüb-i Sitte kitaplarında rivayet edilmiştir.
[272] Buhâri Cihat Bölümünde (2829), Tirmizi Cihat Bölümünde (1664) rivayet etmiştir.
[273] Müslim Cihat Bölümünde (1913), Nesâi Cihat Bölümünde (4375) rivayet etmiştir.
[274] Hasen hadis. Ahmed (22602) rivayet etmiştir.
[275] Sahih hadis. Tirmizi Cihad’ın Fazileti Bölümünde (1633) rivayet etmiştir.
[276] Âl-i İmrân Suresi: 142.
[277] Âl-i İmrân Suresi: 169.
[278] Muttefekun aleyh. Buhâri Cihat ve Siyer Bölümünde (2817), Müslim Emirlik Bölümünde (1877) rivayet etmiştir.
[279] Nisâ Suresi: 95-96.
[281] Saff Suresi: 10-11.
[282] Ankebût Suresi: 69.
[283] Muttefekun aleyh. Buhâri Cihat ve Siyer Bölümünde (2793), Müslim Emirlik Bölümünde (1882) rivayet etmiştir.
[284] Sahih hadis. Tirmizi İyilik Bölümünde (2003), Ebû Davud Edep Bölümünde (4799) rivayet edilmiştir. Hadiste geçen “Beziy” ibaresi kötü konuşan ve çirkin söz söyleyen kimse manasına gelmektedir.
[285] Muttefekun aleyh. Buhâri (3009), Müslim Fezail Bölümünde (2321) rivayet etmiştir.
[286] Sahih hadis. Tirmizi İyilik Bölümünde (2004), İbn Mace Zühd (4246) rivayet etmiştir.
[287] Sahih hadis. Ebû Davud Edep Bölümünde (4798) rivayet etmiştir.
[288] Hasen hadis. Tirmizi İyilik Bölümünde (2018), rivayet etmiştir.
[290] Sahih hadis. Nesâi Tefsir Bölümünde (1135), Buhâri Edebü’l-Müfred (308) rivayet etmiştir.
[291] Manası sahih olsa bile, Elbânî –rahimehullah- Daifu’l- Câmi’ adlı eserinde (249) hadisin zayıf olduğunu belirtmiştir.
[294] Bakara Suresi: 177.
[295] Müslim Zühd ve Rakaik Bölümünde (2999) rivayet etmiştir.
[296] Muttefekun aleyh. Buhâri Hastalar ve Tıp Bölümünde (5641), Müslim İyilik, Bağları Koparmama ve Edep Bölümünde (2573) rivayet etmiştir.
[298] Bakara Suresi: 156-157.
[299] Hasen hadis. Ebû Davud Edeb Bölümünde (4800) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “rabdu’l-cenne” ibaresi etrafı kenarı manasına gelmektedir.
[302] Müslim İyilik Bölümünde (2011) rivayet etmiştir.
[306] Bakara Suresi: 177.
[307] Bakara Suresi: 177.
[311] Müslim İyilik Akrabalık Bağını Koparmama ve Edep Bölümünde (6582), Tirmizi İyilik Akrabalık Bağını Koparmama ve Edep (1941), Ebû Davud Edep Bölümünde (4989) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “Birr” ibaresi bütün hayır özelliklerini içeren kapsamlı bir kelimedir.
[313]Sahih hadis. Tirmizi Zühd Bölümünde (2518), Nesâi İçecekler Bölümünde (5711), Ahmed (1723) rivayet etmiştir.
[314] Buhâri Nikâh Bölümünde B. 107.
[315] Muttefekun aleyh. Buhâri Nikâh Bölümünde (5223), Müslim Tövbe Bölümünde (2761) rivayet etmiştir.
[316] Muttefekun aleyh. Buhâri Yaratılışın Başlangıcı Bölümünde (3318) Müslim Selam Bölümünde (2242) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “Haşaişül-Ard” ibaresi haşereler, böcekler manasına gelmektedir.
[317] Muttefekun aleyh. Buhâri Cenazeler Bölümünde (1284), Müslim Cenazeler Bölümünde (923) rivayet etmiştir.
[319] Sahih hadis. Tirmizi İyilik Bölümünde (1920) rivayet etmiştir.
[320] Müslim İyilik Akrabalık Bağını Koparmama Bölümünde (2593) rivayet etmiştir.
[321] Muttefekun aleyh. Buhâri Edep Bölümünde (5997), Müslim Faziletler Bölümünde (2318) rivayet etmiştir.
[322] Muttefekun aleyh. Buhâri Edep Bölümünde (5998), Müslim Faziletler Bölümünde (2317) rivayet etmiştir.
[323] Müslim Faziletler Bölümünde (2319) rivayet etmiştir.
[324] İsrâ Suresi: 23-24.
[328] Muttefekun aleyh. Buhâri Edep Bölümünde (5971), Müslim İyilik Akrabalık Bağını Koparmama ve Edep Bölümünde (2548) rivayet etmiştir.
[330] Muttefekun aleyh. Buhâri Alışveriş Bölümünde (2215), Müslim Zikir, Dua, Tövbe ve İstiğfâr Bölümünde (2743) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “el-Ğabuk” ibaresi gece içilen şey manasına gelmektedir. “Yetedağavne” fiili ise şiddetli açlıktan dolayı sızlanıp bağırmak manasına gelmektedir.
[331] Müslim İyilik Akrabalık Bağını Koparmama Bölümünde (2551) rivayet etmiştir.
[332] Müslim Zekât Bölümünde (1004) rivayet etmiştir. “Uftitilet” fiili ansızın öldü manasına gelmektedir.
[333] Muttefekun aleyh. Buhâri Edep Bölümünde (5987), Müslim İyilik Akrabalık Bağını Koparmama ve Edep Bölümünde (2554) rivayet etmiştir.
[334] Müslim İyilik Akrabalık Bağını Koparmama Bölümünde (2558) rivayet etmiştir. “Tusiffuhumu'l- Melle” ibaresi sıcak kül yedirmek manasına gelmektedir. Sıcak kül yiyen kimsenin çektiği acı gibi günaha giren kimse aynı acıyı çeker denilmek istenmiştir. Onlara İyilik yapan kimseye bir zarar gelmez. Ancak akrabaları onu ihmal ettikleri ve ona eziyet verdikleri için büyük günah kazanırlar. En doğrusunu Allah bilir.
[335] Muttefekun aleyh. Buhâri Edep Bölümünde (5986), Müslim İyilik Akrabalık Bağını Koparmama ve Edep Bölümünde (2557) rivayet etmiştir. Hadiste geçen “Yünseu luhu fi eserihi” ibaresi ecelinin geciktirilip uzun ömürlü olacağı anlamına gelir.
[336] Nûr Suresi: 30- 31.
[337] Hasen Li-gayrihi. Ahmed (1369) rivayet etmiştir.
[339] Buhâri İman Bölümünde (9), Müslim İman Bölümünde (35) rivayet etmiştir.
[340] Muttefekun aleyh. Buhâri Edep Bölümünde (6117), Müslim İman Bölümünde (37) rivayet etmiştir.
[341]Buhâri Enbiyâ Bölümünde (3483) rivayet etmiştir. Başka bir rivayette ise yaptığından utanmazsan olarak gelmiştir.
[342] Riyâzu's Sâlihîn kitabından alınmıştır.
[343] Muttefekun aleyh. Buhâri Edep Bölümünde (6119), Müslim Faziletler Bölümünde (2320) rivayet etmiştir.
[344] Âl-i İmrân Suresi: 135.
[346] Sahih hadis. Ebû Davud Namaz Bölümünde (1517), Tirmizi Dualar Bölümünde (3677) rivayet etmiştir.
[347] Tirmizi Dualar Bölümünde (3540) rivayet etmiştir. "Ananu's- Sema" ibaresi bulut olduğu söylenmiştir. Zahir olan şey olduğu da söylenmiştir. "Kurabu'l- Ard" ibaresi "Kirabu'l- Ard" olarak da rivayet edilmiştir. İlki daha meşhurdur. Dünya dolusu kadar manasına gelmektedir.
[348] Nûh Suresi: 10-11-12.
[349] Muhammed Suresi: 19.
[350] Müslim Zikir ve Dua Bölümünde (2702) rivayet etmiştir
[351] Buhâri Dualar Bölümünde (6307) rivayet etmiştir.
[352] Ebû Davud ve Tirmizi rivayet etmiştir.
[354] Muttefekun aleyh. Buhâri Kuran Tefsiri Bölümünde (4968), Müslim Namaz Bölümünde (484) rivayet etmiştir.
[355] El-Elbânî –rahimehullah- et- Tergîb adlı eserinde (2/268) hadisin zayıf olduğunu belirtmiştir.
[357] Müslim Tövbe Bölümünde (2749) rivayet etmiştir.
[358] Âl-i İmrân Suresi: 15.
[359] Âl-i İmrân Suresi: 17.
[361] Buhâri Dualar Bölümünde (6306), Tirmizi Dualar Bölümünde (3393) rivayet etmiştir. Hadiste geçen "Ebûu" ibaresi ikrar ediyorum, itiraf ediyorum demektir.
[362] Müslim Mescidler Bölümünde (591) rivayet etmiştir.